43. İstanbul Film Festivali'nden üretmek üzerine düşündüren film önerileri 🎞️
Birçoğunuz gibi ben de baharın gelişini İstanbul Film Festivali'yle kutluyorum. Festival ve Üretim Kaydı deyince ilk akla gelen "üretim üzerine düşündüren filmleri" meraklıları için derledim.🌟
Herkese merhaba,
Bu hafta biraz sık karşılaşıyoruz farkındayım sebebi de güzel, şehre festival havası geldi. Birçoğunuz gibi ben de baharın gelişi İstanbul Film Festivali'yle kutluyorum. Festival ve Üretim Kaydı deyince ilk akla gelen "üretim üzerine düşündüren filmleri" sizler için derledim.🌟 Kimi ilham kimi duygudaşlık kimi bunun hâli benden betermiş dedirtecek filmler 🎥 ama ortak bir noktaları var üretmek. Bu yıl en sevdiğim haber ise “musikişinas” bölümünün geri dönmesi oldu. 🎶
Üretim Üzerine Düşündüren Filmler
Festivalde bu yıl üretim üzerine düşündüren filmlere bakarken musikişinas bölümünden de bir seçki yaptım.
Hayallerim, Aşkım Ve Sen, Yönetmen: Atıf Yılmaz
“Filmler de doğar, büyür ve ölürler; ışıktan yaratılmıştır, bir yanar, bir söner.” Sinema tarihçisi Agâh Özgüç’ün, “genç ve idealist bir senaryocunun gözüyle geleneksel Yeşilçam sinemasını sorgulayan,” “sinemanın sinemaya baktığı” bir film olarak yorumladığı “Hayallerim, Aşkım ve Sen” naif bir senaristin ünlü bir yıldıza aşkının hikâyesi paralelinde eski parlaklığını kaybetmeye başlayan Yeşilçam sistem ve ortamını anlatır.
Zamanın Dışında,Yönetmen: Olivier Assayas
Mizah ile dramı hoşça dengeleyen bu sıcak filmde zaman gerçekten de askıya alınmış gibi. Nisan 2020, karantina günleri. Yönetmen Etienne ile müzik yazarı kardeşi Paul, hayat arkadaşları Morgane ve Carole ile birlikte çocukluklarının geçtiği eve kapanmaya karar vermişlerdir. Her oda, her nesne onlara çocukluklarını ve göçmüşlerin anılarını, ebeveynlerini, komşularını hatırlatır... Etraflarındaki dünya giderek daha tedirgin edici bir hâl alırken, alışılmadık bir gerçekdışı his, hatta rahatsız edici bir tuhaflık gündelik hayatlarına sinsice sızar.
Çoktanyapıldı, Yönetmen: Barbara Visser
Çeşme adlı sanat yapıtının hızlı yükselişine neden olan şey pazarlama mıydı, gizemleştirme mi yoksa kadın düşmanlığı mı? Anonim bir yaratıcı tarafından kayıp bir anti-sanat yapıtı olarak yola çıksa da, sonunda 20. yüzyılın en etkili sanat yapıtı hâline geldi. Bu yapıt ve meçhul bir kadın yazar hakkında öyle çok spekülasyon var ki... Bu kadının kim olduğu bilinmiyor, hatta gerçekliği bile su götürür. Yapıtın muhtemel yaratıcısı olan bu sanatçıya ses vererek bu yüzyıla bir köprü kurabilir miyiz? Yirminci yüzyılın en etkili sanat eserinin arkasında aslında kim var? Çoktanyapıldı tıpkı 1917’de Çeşme’nin yaptığı gibi, Dada’dan data’ya, mülkiyet ve aidiyet kavramlarına radikal bir şekilde meydan okuyor ve bunu dijital bir ötedünya gibi olağanüstü bir ortamda yapıyor.
Hoşça Kal Taberiye, Yönetmen: Lina Soualem
Oyuncu olma hayallerinin peşinden köyünü terk eden Hiam Abbass geride annesini, büyükannesini ve yedi kız kardeşini bıraktı. Aradan otuz yıl ve onlarca film geçtikten sonra, Abbass ile birlikte oyuncu ve sinemacı kızı Lina Soualem, zamanda ve mekânda geriye giderek köylerine ve dört kuşak cesur Filistinli kadının dağınık anılarına doğru bir yolculuğa çıktı. Öfkesini nefrete kapılmadan yansıtan Hoşça Kal Taberiye hüzün ile özlem, keder ile kimlik ve aidiyet üzerinden tarihle iç içe geçen dokunaklı, hassas, yürek burkan ve şiirsel bir film.
Gloria!, Yönetmen: Margherita Vicario
Yaşamın mutlu tınılarıyla dolu bu müzikal, tarihi yeni baştan hayal ederek 18. yüzyıl İtalya’sında manastırda pop müziği icat eden bir grup genç kadın müzisyenin hikâyesini anlatıyor. Gloria! Venedik’te bir manastırın yatılı kız okulunda geçiyor ve çağının ötesinde bir müzik yeteneğine sahip dilsiz bir genç kadın olan Teresa’yı izliyor. Teresa öncülüğündeki küçük bir grup olağanüstü müzisyen kadın, birlikte yüzyıllar ötesine sıçrıyor ve hem isyankâr hem de hafif ve modern bir müzik türü icat ederek köhne sisteme meydan okuyor. Ortaya çıkansa pop! Kadınların müzik tarihindeki soluk izlerine haykırarak selam gönderen; neşe, müzik ve dümeni kendi eline almış güçlü, yıldız kadınlarla dolu bu film, besteci Margherita Vicario’nun yönettiği ilk uzun metrajlı film. Filmin müzikleri de Vicario’nun kendi özgün bestelerini içeriyor.
Boléro,Yönetmen: Anne Fontaine
Derler ki, bugün hâlâ dünyada her 15 dakikada bir Maurice Ravel’in Boléro’su çalınırmış. Paris, Kükreyen 20’ler, 20. yüzyıl’ın altın çağı... Koreograf Ida Rubinstein, planladığı yeni bale gösterisinin müziğini bestelemesi için Maurice Ravel’i seçer. Cesur bir şey istemektedir, “Şehvetli! Büyüleyici! Erotik!” diye tarif eder arzusunu. Fransa’nın yaşayan en saygın bestecisi olarak tanınan ve kabul gören Ravel, bu siparişe rağmen yeni bir şey yazamadığını dehşetle fark eder. Anılarını yeniden yaşayan, eski aşkları ve başarısızlıklarıyla, yakın dostluklarıyla, Birinci Dünya Savaşı sırasındaki askerliğiyle yüzleşen besteci, anılar denizindeki yolculuğundan en büyük başarısı olan meşhur Boléro’yla dönecektir.
Little Girl Blue, Yönetmen: Mona Achache
Fransız yazar, oyuncu ve fotoğrafçı Carole Achache 2016 yılında, ardında binlerce fotoğraf, ses kaydı, mektup bırakarak intihar eder. Carole’un yönetmen olan kızı Mona Achache, annesinin ölümünün kendisine başlarda bir özgürleşme yanılsamasını verdiğini söyler. Ancak aslında annesinin hikâyesinden, kökenlerinden kaçmaktadır. Uzun süre hiçbir eşyaya dokunmaz, annesiyle olan tüm bağlarını reddeder. Zamanla, eşyaları inceleme dürtüsüne karşı gelemez, böylece onun hiç bilmediği yönleriyle tanışır. Tüm bu süreç, annesi hakkında bir film yaratma arzusunu peşinden getirir. Her şeyi yeniden canlandırırken Mona gerçek olanın ötesine geçer ve annesinin hayatında önem taşıyan kişileri profesyonel oyunculara oynatır. Belgesel ile kurmaca arasında bir yerde duran ve prömiyerini Cannes’da yapan Litte Girl Blue, özellikle Marion Cotillard’ın Carole Achache rolündeki güçlü performansıyla büyük övgü topladı.
Michel Gondry, Do It Yourself, Yönetmen: François Nemeta
Rüyalara, zamana ve anılara dalan bir görüntü sihirbazının dünyasına hoş geldiniz! Yönetmen François Nemeta, "Michel Gondry gençliğinde Méliès’in hayalini kuran bir serseriyken otuz yılda hayranlık uyandıran, büyüleyici, kusurlu bir çalışmalar bütünü ördü" diyor ve ekliyor: "O bir dünya. Uzun soluklu bir röportajdan, heyecan verici arşiv görüntülerinden ve yapıtlarında yer alan sanatçıların tanıklıklarıyla örülmüş; hayal, zaman ve hafızanın üzerinde yürüyen bir ip cambazının marjinal, zanaatkâr evrenine hoş geldiniz. Betimlediği rahatsız dünyayı gururla içine alan bir film bu”. Prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan Michel Gondry, Do it Yourself!, on yıl boyunca Michel Gondry’nin yardımcı yönetmenliğini üstlenmiş, (Biolay, Souchon, Modjo ve Bruni’ye video klipler çeken) François Nemeta’nın imzasını taşıyor.
Ryuichi Sakamoto | Opus, Yönetmen: Neo Sora
Bir sanatçının yaşamının en saf hâliyle yüceltildiği Ryuichi Sakamoto | Opus, sevilen maestro Sakamoto’nun son yapıtı. Efsanevi besteci Ryuichi Sakamoto, kansere karşı verdiği mücadelenin ardından 28 Mart 2023’te hayata veda etti. Ölümünden önceki yıllarda Sakamoto artık sahneye çıkamıyordu. Kapsamlı dünya turneleri şöyle dursun, tek konserler bile çok yorucu geliyordu. Buna rağmen 2022’nin sonlarında tüm enerjisini toplayarak dünyadan son bir performansla, sadece kendisinin ve piyanosunun yer aldığı bir konser filmiyle ayrıldı. Seçki, Yellow Magic Orchestra ile popstarlık döneminden muhteşem Bertolucci film müziklerine, meditatif son albümü 12’ye kadar tüm kariyerini kapsıyor. Çok iyi bildiği bir mekânda, en güvendiği ekibi etrafındayken çekilen bu filmde Sakamoto, sanatını belki de son kez sunuşunun bilinciyle müziği aracılığıyla içini döküyor. Sanatçının oğlu Neo Sora tarafından yönetilen film, dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yaptı.
Bir İsim ve Bir Yer, Yönetmen: Can Eskinazi
Tanınmış İsviçreli sanatçı Renée Levi, 2022’nin Eylül ayında İstanbul’da iki sergi açtı ve büyük ebatta bir kamusal eser yerleştirdi. 1960’ta İstanbul’da doğan ve altı yaşında ailesi ile beraber İsviçre’ye göç eden Levi için bu kent, hem kendi çocukluk hatıralarını hem de anne-babasının yurdunu imler. Son yıllarda özellikle İsviçre’deki kamusal sanat projeleri ile Fransa, Almanya ve İtalya’daki müze sergileri ile gündeme gelen Levi, sergi ve yapıtlarında hem doğduğu kent İstanbul’u hem de Sefarad mirasını vurgular. Soyut dışavurumculuğun dünya çapında anılan az sayıdaki kadın temsilcisinden olan Levi, her yapıtını bir kadın ismiyle adlandırmasıyla da tanınmaktadır. Bir İsim ve Bir Yer, sanatçıyı İstanbul’da geçirdiği iki hafta boyunca sıkı bir takibe alır; sergi prodüksiyonları, açılışlar, Levi’nin İstanbul gezintileriyle aile geçmişini sorgulamaları, Levi’nin partneri Marcel Schmid ve sanatçı Janiv Oron ile işbirlikleri üst üste biner. Bu yoğun tanıklık; kadınlık, göçmenlik, İstanbul, Sefarad geçmişi, uluslararası sanat işbirlikleri ve sanat emekçiliği üzerine bir örgü sunar.
Bazen Hep Birlikte,Yönetmen: Didem Pekün
Bazen Hep Birlikte Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın kurucularından dansçı ve koreograf Mihran Tomasyan’ı takip ederek hem Tomasyan’ı hem İstanbul’u keşfeden performatif bir belgeseldir.
Seven Veils, Yönetmen : Atom Egoyan
Kanadalı auteur Atom Egoyan’ın yazıp yönettiği Seven Veils, Salome operasını yeniden sahneleme görevini üstlenen (muhteşem Amanda Seyfried’in canlandırdığı) ciddi tiyatro yönetmeni Jeanine’i izliyor. Eski akıl hocasının en ünlü yapıtının gölgesi, geçmişinden gelen karanlık ve rahatsız edici anılar bu süreçte Jeanine’in peşini bırakmıyor. Atom Egoyan 1996’da Salome operasını sahnelemişti; yıllar sonrasında bu yapıtın günümüz kültüründe ne anlama geldiğini sorguladı: “Bu aslında bir opera filmi değil, sadece opera dünyasını diğerleri gibi bir işyeri olarak mekân tutuyor.” Filmdeki tüm kurgusal karakterler için arzu, hırs, güç açlığı gibi kavramlardan esinlenildi; opera sanatçıları ise kendilerini oynuyor. Egoyan’ın operayı gerçek hayatta yeniden sahneleyişinin görüntülerini de içeren Seven Veils, prömiyerini Toronto Film Festivali’nde yaptı.
Stop Making Sense, Yönetmen : Jonathan Demme
Tüm zamanların en iyi konser filmi Stop Making Sense, Talking Heads’in Aralık 1983’te Hollywood Pantages Tiyatrosu’ndaki efsanevi performansını beyazperdeye taşıyor. Kuzuların Sessizliği ve Philadelphia ile tanıdığımız ünlü sinemacı Jonathan Demme grubun en coşkun hâllerini yakalarken en az onlar kadar hararetli izleyicileri de dahil ediyor. Tüm şarkıları yenilenmiş versiyonlarıyla içeren bu 4K restorasyon, filmin 40. yıldönümü vesilesiyle yapıldı. Byrne’ün ayaklı bir lambayla düetinden Noh tiyatrosuna selam niteliğindeki “büyük takım elbisesine” kadar pek çok ikonik sahnesiyle dans edilecek, hatırlanacak bir film; Talking Heads’in “Naive Melody”, “Psycho Killer”, “Burning Down the House”, “Once in a Lifetime” ve “Genius of Love” gibi harika şarkılarıyla gerçek bir hazine.
Matt ve Mara, Yönetmen: Kazik Radwanski
Yaratıcı yazarlık dersleri veren genç Mara, eskiden tanıştığı karizmatik ve özgür ruhlu bir yazar olan Matt ile kendi üniversite kampüsünde tesadüfen karşılaşır. İkili, ortak ilgi alanlarından yola çıkarak yakınlaşırken Mara, gergin evliliğini düze çıkarmaya çalışmaktadır. Şehir dışında katılacağı konferansa Mara’ya son anda eşi yerine Matt eşlik etmeye karar verince aslında ne olduğu pek de belli olmayan ilişkileri başka bir yola doğru evrilir. Evrenini zıtlıklar, olanaksızlıklar, ilişkiler, esnek duygular ve sonu belirsiz bir yolculuk üzerine kuran pek oyuncaklı ve sürprizli Matt ve Mara, şubat ayında Berlin Film Festivali’nin Karşılaşmalar bölümünde prömiyerini yaptı.
Sidonie Japonya’da, Yönetmen : Elise Girard
Geçmişe dönüp bakmak, Japon sinemasında bolca olduğu gibi bizi önemli yollara, geçişlere ve geçitlere yönlendiren hayaletler bulmak, tıpkı hayatın kendisinde olduğu gibi... Benzersiz Isabelle Huppert’in canlandırdığı Sidonie Perceval tanınmış bir Fransız yazardır; kaybettiği kocasının yasını tutmaktadır. İlk kitabının yeniden basımı için Japonya’ya davet edilen Sidonie, buradaki editörü Kenzo tarafından karşılanır ve birlikte tapınaklar ve mabetler şehri Kyoto’ya giderler. Bahar çiçekleri arasında seyahat ederlerken, Sidonie yavaş yavaş ona açılır. Ancak kocasının hayaleti onun peşini bırakmaz. “Sidonie Japonya’da, 2013 yılında Japonya’yı ilk keşfettiğimde hissettiklerimden doğdu. Yazmaya başlar başlamaz aklıma Isabelle Huppert’in yüzü geldi,” diyor Élise Girard. Anılarla romantizmin melankolik ve dokunaklı bir karışımı olan Sidonie Japonya’da dünya prömiyerini Venedik Günleri’nde yaptı.
🎬 İlk fimler 🌟
Ulusal Yarışma için yarışan filmlerden bir yönetmenin “ilk uzun metraj filmi” olanlar aynı zamanda Seyfi Teoman İlk Film Ödülü için de yarışıyor. Üretim Kaydı’da ilkleri merak etmeye devam ediyor. Buyurunuz ilk film seçkisi.
Başlangıçlar, Yönetmen: Ozan Yoleri
Paris’te Aynı Evi Paylaştığı Arkadaşının Beklenmedik Ölümü Ve İstanbul’da Onarılmayı Bekleyen Gizemli Bir Osmanlı Tablosunun Arasında, Genç Bir Resim Restoratörü Yirmili Yaşlar Bunalımından En Az Hasarla Çıkmaya Çalışmaktadır.
Suyun Üstü, Yönetmen: Aslıhan Ünaldı
Gazeteci babası Yusuf, siyasi yazıları nedeniyle hapis tehdidiyle karşı karşıya kalınca Zeynep, Amerikalı eşiyle birlikte Türkiye’ye döner ve parçalanmış ailesiyle Ege kıyılarında bir yelken seyahatinde bir araya gelir. Marinadan ayrıldıkları anda gerilim artar, eski kırgınlıklar su yüzüne çıkar ve aile Yusuf’un temyiz sonucunu beklerken sırlar birer birer ortaya dökülmeye başlar. Hassas aile dinamikleri, yöre halkından genç bir adamın hayatlarına girmesiyle beklenmedik bir yönde değişir.
Rosinante, Yönetmen: Baran Gündüzalp
Salih ve Ayşe, altı yaşındaki hiç konuşmayan oğulları Emre ile İstanbul’un kentsel dönüşüme girmek üzere olan bir semtinde yaşamaktadır. Salih’in beyaz yakalı hayatı, işten çıkarılması ile sekteye uğramıştır. Ayşe ise telefonla sigorta satışı işinde evden çalışma sistemine geçirilmiştir. Bir yandan da oturdukları evin kirasını karşılayamadıkları için bütçelerine uygun ev aramaktadırlar. Motosikletleriyle yolcu taşıyabilecekleri yeni bir iş modeli olduğunu öğrenince sisteme Salih’in adına kayıt olurlar. Biraz daha ek gelir elde edebilmek için Ayşe de kapalı bir kaskın altına gizlenerek ve hiç konuşmayarak kimliğini saklayıp eşiyle dönüşümlü çalışmaya başlar. "Rosinante" adını verdikleri motosikletleriyle yolcu taşırken bilmedikleri bambaşka bir İstanbul’la karşılaşırlar. Ta ki Rosinante çalınana dek.
Beraber, Yönetmen: Mete Gümürhan
Rotterdam’da doğup büyümüş Zeki’nin, annesinin kaybı sonrası yaşadığı travma, babasının Türkiye’ye taşınma kararıyla perçinlenir. Serbest koşu (free run) sporuyla uğraşan Zeki, başta önyargılarla geldiği İstanbul’da, girdiği yeni arkadaş çevresi sayesinde, kendini eğlenceli ve özgür bir dünyada bulacaktır.
Yurt, Yönetmen: Nehir Tuna
90’lı yılların sonu Türkiye’sinin siyasi kutuplaşma atmosferinde geçen Yurt, 14 yaşındaki lise hazırlık öğrencisi Ahmet’in yaşadıklarına odaklanıyor. Babasının zoruyla, erkeklerin kaldığı bir dini yurda yerleştirilen Ahmet, alıştığı sıcak aile ortamından koparılmanın çaresizliğini yaşar. Bir yandan babasının beklentilerini karşılamanın ağırlığı altında ezilirken, bir yandan da okul ve yurt arasındaki ikili hayatında izolasyon ve baskılarla karşılaşır. Aidiyet duygusunu hepten yitiren Ahmet’in tek sığınağı, yurdun tecrübeli öğrencisi Hakan olur ve birlikte kuralları çiğnedikleri bu genç adamın yarattığı heyecan ve özgürlük onu ilk kez kendi seçimlerini yapacağı bir yola sürükler.
Ulusal Kısa Film Seçkisinden bir film: Onun Kalesinde, Yönetmen: Yasemin Demirci
Genç kadın babasını ani şekilde kaybeder. Her şeyden uzaklaşmak istese de, babasının evini toplaması gerekmektedir. Babasından geriye kalan eşyalar ve hatıralar arasında evle olan ilişkisi de iniş çıkışlara uğrar. Yaşadığı yas sürecini evin ruhu şekillendirmeye başlar.