Defterle Düşünmek: Nom Atölye
Yalım Ardıç ve Hacer Albayrak’la elin ve zihnin bağ kurduğu defter dünyasına bir yolculuk.
Nom Atölye’yle tanışmam Borderless Artbook Days 2024’te olmuştu ama aslında defterlerini daha önceden biliyordum sadece kullanıcısı değildim. 2024’te ilk Nom Atölye defterimi edindim ama bazı defterler vardır ya, içine yazmak bile cesaret ister. Sanat eseri gibidir en kıymetli kelimelerini saklamak istersin, sayfalara yakışır cümleler kurabilmek için çabalarsın onun için o defter öyle bir süre bekledi. Sonra dolma kalemimle buluşunca o yazarken sayfanın verdiği his, defterin açılışı, dikişi, dokusu… Derken Üretim Kaydı’nın kendi maviliğinde bir defteri olmalı dedim ve Nom Atölye’yle ilk üretimimizi gerçekleştirdik. O süreçte Hacer ve Yalım’la daha yakından tanıştım. Eylül ayında da Ankara’da, yeşilliklere bakan pencereleriyle, masaları, kitaplıkları ve o dinginliğiyle Nom Atölye’yi ziyaret ettim.
Bu söyleşi biraz o karşılaşmaların, biraz da elimizi ve zihnimizi aynı anda çalıştıran defterlerle kurduğumuz ilişkinin kayıtlara geçirme istediğinden doğdu. “ Bir sanat eseri kadar iyi bu defterlere neden yazamıyoruz ki?” sorusunun yanıtı belki de Açık Defter’de ve Kodeks’te saklıdır.
Sizi daha yakından tanıyarak başlayalım Hacer ve Yalım kimdir? Neler yaparlar nereden gelmişlerdir?
Hacer : Ankara’da doğup büyüdüm. Hacettepe Heykel’de sanat eğitimi aldım. Aynı bölümün yüksek lisans programını bitirdim. Şimdilerde çoklu disiplini benimsiyorum. Resim, illüstrasyon, çizgi öyküler de var artık. Hikâye anlatıcılığına soyundum. Yaratmak istediğim bir hikâye evreninin planlarını Yalım’la yapıyoruz şu sıra.
Yalım : Ankara’da yaşıyorum. 2011’de fotoğraf çekerek başladım. Yolum Ka ile kesişti ve bu süreçte maket kitaplar yaptım. Kitap ve defter üretimimin önemli parçalarıydı. Mücellitlik de aslında bu pratiğin içinde duyduğumuz ihtiyaçlardan başladı. 2016’dan beri defter, kitap ciltliyorum. 2019’da kurduğum Nom Atölye’yi Hacer ile birlikte yürütüyoruz. Kodeksi bir tramplen olarak kullanıyoruz. Defteri disiplinleri içinde düşünen ve kitap yapmak isteyen insanlarla, kağıt seçimi, baskı süreci ve ciltleme aşamasında beraber çalışıyoruz. Defter serileri üretiyoruz, çeşitli kanallardan onları satıyoruz. Atölyeler yapıyoruz.
Nom Atölye ne zaman ve nasıl kuruldu? Neyi amaçlamıştı, bugün sizce nerede?
Yalım: 2018’de kişisel atölyem olarak başladı. Bir sürü şey çok kişisel bir yerden birikti haliyle. Kitap ve defterin de biriktirdiğim şeyler arasında yeri büyük. Sanatçı defterlerine olan ilgimin Açık Defter halini alması 5 yıllık sürecin sonunda oldu. Örneğin Açık Defter’in ilkinin içinde Kodeks çalışması doğdu. İkincisinin süreci de yeni fikirlerle geldi, Kodeks de benzer şekilde süreciyle beraber yeni biçimlenişleri doğurdu. Yani Nom kendini, attığı adımları sindirdikçe bir sonraki adımını var ederek büyüttü aslında.
Nom Atölye, üretimlerini çoğunlukla masa başı tekniklerle sürdürüyor gibi görünse de sık sık atölye dışına çıkması da gerekiyor. Bu deneyimlerin üretimlerinize nasıl yansıdığını düşünüyorsunuz?
Yalım: Üretimlerimiz masa başında gerçekleşiyor. Yaptığımız işin doğasında var bu aslında. Zamanımızın çoğunu atölyede geçiriyoruz. Dışarda olmamızı gerektiren durumlar bu masa başı sürecin ürünlerini göstermek, paylaşmak için oluyor genelde. Örneğin Borderless Artbook Days. “Artbook” başlığı ile bir araya gelen bir topluluk yapmaya çalıştığımızın karşılık bulduğu bir ortam.
Hacer: Hem ürünleri tasarlarken hem de sanatçı defterleri hazırlarken kitabın bütünlük ilkesine yaklaşıyoruz. Sanatçı kitapları, kataloglar gibi çözümler için bir adres olmamızın sebebi de kodeks formunda kullandığımız yöntemler. Analogluk, her zaman karşımıza çıkan çözümlerin dışında bir şeyler sunuyor, haliyle dışarının bizi tercih etme sebeplerinden en motive edici olanı.
Yalım: Örneğin Ka ile birlikte birçok projede beraber çalıştık. Yakın zamanda Mert Diner’in Attığım Adımlar Kendime kitabını ciltledik. Galeri Siyah Beyaz’ın Mehmet Nâzım sergisi kapsamında hazırlanan Memo isimli yayının cilt işini üstlendik.
Ara sıra atölyeler için de dışarı çıkıyoruz. TEDÜ tasarım topluluğundan arkadaşlar hem konuşma hem de atölye için davet ettiler. Tasarım öğrencileriyle çalışmak da bizi heyecanlandırıyor. Onların kitap ve defter ile kurdukları ilişki bizim için de besleyici olabiliyor.






Analog baskı ve mücellitlik gibi disiplinlerin genellikle içe dönük bir üretme biçimi olduğu savunulur, sizce nasıl?
Yalım: Bizce de öyle. Bütün çözümleri kendinde ve atölyede aramak bahsedilen bu iki işin temeli. Ama bu kapalı olmak değil. İletişimde olduğumuz insanlar ve oluşumlar var. Ortak üretimler de yapıyoruz ama kağıt, iğne, iplik masadayken biz onlarla başbaşayız.
Analog üretim süreçleri, dijitalin hızlı ve geçici doğasına karşı bir direniş gibi de okunabilir. Sizde bir direnme hissi var mı?
Hacer: Yazı, defter, kitap, kutsal kitap, başucu kitabı, bir doğa yürüyüşünde cepte duran defter, askerlik defteri. İnsan için çok ilk bir şey. Dijitalin dünyasında bir kod, bir komut gibi kaybolan değil de kayboluşuna tanık olduğumuz, gerçekten çürüyen organik bir fiziksellik, kendimiz gibi. Elbette yenilikler ve teknolojiden beslendiğimiz bir anlayışımız var, bir noktada o yenilikler bizim analog yöntemlerimizi bile usulca besliyor. Ama bu kadar.
Yalım: Bir direnme hissi var diyemem açıkcası, karşı koymak gibi değil. İkisini de kullanmak gerek diye düşünüyoruz. Bu soruların yanıtları önce defterde çalışıldı mesela. Üretici olarak değil ama kullanıcı olarak daha derli toplu hissettiriyor.
Mekânla kurduğunuz ilişki sadece fiziksel değil, aynı zamanda kavramsal bir boyut da taşıyor olabilir. El yapımı defterler ve analog baskı gibi teknikler üzerinden. düşündüğünüzde, sizce saha, bir üretimin biçimini veya anlamını nasıl dönüştürür? Zanaatın sahada kazandığı yeni anlamlar üzerine ne söylersiniz?
Yalım: Atölyeyi kiralarken, kiraladıktan bir süre sonra da bu meseleyi, uyandığın yerde çalışmamak ve yaptığın üretime bir mekân atayarak o işin ciddiyetini hem zihinsel hem de fiziksel olarak kendini disipline etmek üzerinden düşünüyordum. Buraya gelirken ‘yapmaya’ geliyordum ve bu belki işleri bugün geldiği yere taşıdı. Bugünlerde ise aslında mekânı birimlere ayırmak üzerinden düşünüyorum. Mücellit birimi, düşünce ve tasarı birimi, artistik üretim kısmı gibi. Alt kat ise beklemede olan, gündemde olmayan işlerin depolandığı kısım gibi çalışıyor. Atölye gereçleri, görücüye çıkmış ürünler ile çıkacak ürünler birbirlerine yakın duruyorlar. Atölye mekân olarak da zihnimizin içi gibi çalışıyor. Bunu yönetebildiğimiz ya da akışına bıraktığımız zamanlar oluyor.
“Kodeks (50x70)” ve “Açık Defter” projelerini biraz bize anlatır mısınız? İkinci edisyonları ne zaman gelecek?
Yalım: “Açık Defter” benim defteri bir işin kendisi gibi görerek doldurmam ve bunun üzerine çokça düşünmemle filizlendi. Tıpkı tekil bir sanatçı kitabı gibi, ama her sayfası bir orijinal olan, bu niyetle düşünülen, üretilen, kağıdı, formatı, cildine karar verilen bir defter neye benzer? Sorularını insanlarla beraber onların pratiklerinde aramaya koyulduk. Açık çağrı yaptıktan sonra beraber çalışabileceğimizi düşündüğümüz başvuruları belirliyoruz. İlk buluşmada biz biraz defter meselesine yaklaşımımızı ve ciltle neler yapabileceğimizi anlatıyoruz. İkinci buluşma birebir gerçekleşiyor ve defteri tasarlıyoruz. Bazen bir anlatı etrafında şekilleniyor, bazen bir tarzın üstünde duruyoruz, bazen serbest de olabiliyor. Bunu biraz defteri dolduracak olan katılımcı belirliyor açıkcası. Sonra grup buluşmaları başlıyor ve aslında defterler dolana kadar iki haftalık periyotlarla sanatçılar bir araya geliyor. Farklı okullardan başka pratikler geliştirmiş üreten insanların defter gibi aslında daha kapalı bir aracı açarak bir araya getirmenin ve iletişim kurmanın ihtiyacımız olan bir şey olduğunu da bu süreçte anladık. Defterler dolduğunda atölyede bir buluşma yaparak bu defterleri gösteriyoruz. Bu yıl ikincisini yaptık. Eylül ayında 3. edisyonu için açık çağrı yapacağız.
Bir de Açık Defter sanatçılarını davet ederek yürüttüğümüz bir edisyonu için de çalışmaya başladık. İşleri defterle, kodeks ile olduğunda anlamına, hissine bir katman daha ekleyeceğini düşündüğümüz, belki kendi defterlerimizle de dahil olduğumuz, gösterimini ise Nom dışında bir yerde yapmayı planladığımız bir edisyon. Hayalimizde güzel sanatlar alanı dışında disiplinlerle çalışmak var. Bir şefin defterini çok merak ediyoruz örneğin. Söz yazarı, şair, matematikçi, kimyager neden olmasın. Bunlar için de ayrı bir edisyon olabilir.
“Kodeks (50x70)” Genel Matbaa ders kitabına göz atarken geldi aklıma. Ofset baskıda basılan kitapların formalarını oluşturma şeklini sanatçıların çalıştığı kağıtlara uyguladık. İlk olarak “Açık Defter”in birinci edisyonundaki buluşmalarda ve kendi işlerimizde denemelerini yaptık. Ürünler bizi heyecanlandırınca arkadaşlarımızla (ki bu insanlarla “Açık Defter”de tanışmıştık ) bunu çoğaltma ve yirmi edisyonunu üretme fikrini paylaştık ve üretmeye koyulduk. Kodeksin ikinci edisyonunun katılımcıları ile görüştük. Önümüzdeki aylarda onun da duyurusunu yaparız.
Hacer: “Kodeks” sanatçılarından biri de bendim. Bütün olarak çalıştığım bir şeyin parçalanıp sonra tahmin edemeyeceğim şekilde rastlaşmalarla bir araya gelmesi harikaydı. Benim sanatla uğraşımın en sevdiğim sonuçlarından biri kendi yaptığım işin kontrolümden çıkması ve bana gerçek manasıyla haddimi bildirmesi zaten. Kodeks benim için bunun tam karşılığı oldu. Çalışmalarımın elle tutulur cebe konur halde olması izleyiciyle kurduğu ilişki açısından da en ideali. Kodeksin, kodeks formatlı bir orijinal eser olması bu manada çok etkileyici. Nom’ca bir kitaplaştırma biçimini tutturduk.
Yalım: Bir de “Prompt Defter”imiz var. Henüz çiçeği burnunda bir atölye olarak başladı. Okunmuş, incelenmiş ve atıl hale gelmiş kitap, dergi, broşür gibi basılı malzemeyi defterin arasında kullandığımız ve bunun üzerinden, basit cilt yapmayı anlattığımız bir atölye. Atıl hale gelmiş basılı materyallerin olası sonları beni çok üzüyordu açıkcası ve atık kağıt muamelesi görmelerinden rahatsızdım ve aklıma insanların ‘defterlerim var ancak içine ne yapacağımı bilmiyorum’ sözleri de gelince oluştu bu fikir. Hacer’le beraber düşündük sonrasında bunu nasıl değerlendiririz, ne yapabiliriz diye. İsmi prompterdan geldi. Defterin boş alanlarını doldurmak üzere yardımcı olan komutlar. Hem kağıdın hem de bilginin bir geri dönüşümü gibi düşünerek çalışmaya başladık. Fakat önümüzdeki aylarda eğer bağlamını da istediğimiz gibi kurabilirsek bir Prompt ayı yapmak istiyoruz. Bir ay boyunca ürünlerin sergilendiği, atölyelerin olduğu kendi yaptıklarımızı, doldurduklarımızı paylaştığımız bir etkinlik haline getirmeyi düşünüyoruz.
Ben sizi ziyaret ettiğimde atölyedeki kitapları da inceleme şansım olmuştu genellikle defter, günlük ağırlıklı bir seçkiniz vardı. Okuyucular için birer kitap seçmenizi istesem ne önerirdiniz?
Yalım: Bir tane seçmek oldukça zor benim için açıkcası. Müsadenle en azından ilk üçümü paylaşmak istiyorum.
İlhan Berk, El Yazılarıma Vuruyor Güneş
Yüksel Arslan, Defterler
Ali Taptık, There Are No Failed Experiments
Peki, siz kimin defterine okuyarak/bakarak tüm gününüzü geçirmek isterdiniz?
Yalım: Henri Michaux, Georges Perec, László Moholy-Nagy
Hacer : Yazmış olsaydı annemin defterini okumak isterdim.
Nom Atölye, yalnızca bireysel üretimlerin gerçekleştiği bir mekân değil; aynı zamanda üreticilerin birbirinin sürecine dahil olduğu, destek olduğu kolektif bir alan gibi görünüyor. Sizce böyle bir topluluk yapısının, özellikle analog ve zanaat temelli işlerde nasıl bir önemi var? Bu tür ortamlarda üretim yapmak neyi mümkün kılıyor, neyi dönüştürüyor?
Yalım: Araçlar üzerine düşünmeye alan açıyor diyebilirim. Araç olan defterle neler yapabiliriz, bir aracın sınırları neler, imkanları neler. Nereye kadar gider anlatıyı, hissi büyütme noktasında. Diğer açıdan defter birçok disiplinin ortak aracı bu aracı kullanan insanların ortak bir noktaları olduğuna eminiz ve bunu sebep edip bir araya gelmek ve üretimler üzerinden iletişim kurmanın, sosyalliğin niteliğini arttırdığını gözlemledik.
Tomeo river kagıtlardanda dolmakalem uyumlu defterler yapyormusunuz? Tia