Olaf ve Aydın'ın hikâyesi 🐋
Bu sayıda 1992 yılında Sinop sahilinden başlayan bir hikâyenin tüm dünya çocuklarına ulaşmasına kulak veriyoruz. "Aydın: Bir Beyaz Balinanın Gerçek Hikâyesi" kitabının yazarı Olaf Koens konuğum. 💌
Aydın, 1992 yılında Türkiye'nin Sinop kıyılarını ziyaret edip halkın ilgisini çekmiş bir beyaz balina. Aydın'ın hikâyesi kısa süre içinde sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada medyaya yansıyıp, pek çok insanın evlerinin oturma odalarında birbirine anlattığı bir hikâye olmuştur. Ben 1994 yılının temmuz ayında Karadeniz’e kıyısı olan bir şehirde doğdum. Can Çocuk etiketiyle çıkan kitabın daha ilk sayfasından itibaren kendi çocukluğuma gittim. Denize bakıp kurduğum hayalleri, denizin ötesindeki diğer ülke olan Rusya’yı, oranın denizaltını ve üstünü çocukken çokça hayal ederdim. Kitabı bitirdiğimde ise yazarın çocukluğunun bir yaz tatilinde burayı ziyaret ettiğini ve bunun üstüne böyle bir öykü yazdığını düşündüm. Yayınevinin çocuk kitaplarından sorumlu editörü sevgili Tuğçe’ye sorularımı ilettiğimde bunun böyle olmadığını anladım ve bu kitabın arkasındaki öykünün de okuyuculara ulaşması gerektiğine emin oldum.
Kolları sıvadık ve Üretim Kaydı Aydın’ın şerefine ilk kez yurtdışına kulaç attı, diyebiliriz.🐋
Ekin Tümer’e çeviri desteği Esra Şenoğlu’na ise redaksiyon desteği için teşekkür ederim. 💌
📌 Olaf Koens kimdir?
Gazeteci ve yazar Olaf Koens, İstanbul'da yaşamakta ve RTL News muhabiri olarak sık sık Orta Doğu'ya seyahat etmektedir. Devrimler ve savaşlar hakkında haber yapan Koens, bölge hakkında içgörü sağlayan küçük hikâyelerin peşine düşer. Aydın - Bir Beyaz Balinanın Gerçek Hikâyesi çocuklar için kaleme aldığı ilk kitabıdır.
👀 Kitap kapağına yakından bakalım.
“Aydın: Bir Beyaz Balinanın Gerçek Hikâyesi”
Yazan: Olaf Koens, Çeviren: Mustafa Özen, Resimleyen: Mark Janssen
Editör: Tuğçe Özdeniz
🐋 Kitabın yazarı Olaf Koens’le kitabın sürecine dair konuştuk.
Ben kitabı bitirdiğimde bunun gerçek bir hikâye olduğunu fark edince mutlulukla karışık bir şaşkınlık yaşadım. Senin çocukluğuna ait bu hikâyeyi yazmaya ne zaman ve nasıl karar verdiğini merak ettim, biraz bahsedebilir misin? Ne kadarlık bir sürede bitirdin yazmayı?
Tabii ki, zevkle! Beş sene önce “hayvan casusluğu” denen bi’ şeyi araştırmaya başlamıştım; hayvanlar başka ülkeleri gözetlemek için kullanılıyorlar ve bunun pek çok ünlü örneği var; mesela, Amerikalılar tarafından Sovyetleri gözetlemek için kullanılan telsizlere sahip kediler… Bu bölgelerde çoğunlukla paranoya söz konusu. İsrail'de kuşbilimciler akbabalara GPS takip cihazı taktıklarında, komşu ülkelerdeki insanlar bu kuşların kendilerini gözetlediğini düşünüyor. Türkiye'de de birkaç örnek buldum ve tabii ki casus olmakla suçlanan Aydın'a rastladım. Uzun lafın kısası, Ortadoğu'da insanlar ve hayvanlar arasındaki ilişki üzerine farklı bölümler yazmaya başladım ve Aydın’la ilgili bir bölüm eklemeye karar verdim. Sonra yazarken bir baktım, ben bu hayvanı hatırlıyorum! Çok önceden, küçük bir çocukken onu televizyonda görmüştüm. Yazdığım non-fiction öykülerden oluşan bu kitap, 2019’da yayımlandı. Bittiğinde kendi çocuklarım da (Laurens şimdi 6 yaşında, Sophie ise 9) epey meraklandılar. Kitap neyi anlatıyor diye sorup durdular, ben de onlara Aydın’dan bahsettim ve resmen büyülendiler. Bu Beluga balinası hakkında aklınıza gelebilecek her şeyi bilmek istediler, İstanbul'da ne zaman vapura binsek onu aradılar. O sıralarda karım bana bunu bir çocuk kitabına dönüştürmem gerektiğini söyledi. Kurgu yazmak benim için pek kolay değil, bu yüzden de uzun zaman aldı. Bir de ben yetişkinler için yazmaya alışığım, çocuklar için yazmak gerçekten aşırı zor! Yani toplamda beş yıl sürdü yazmam – çocuk kitabının yazımı ise bir yıl kadar diyelim.
Çocukken bir gazete yazısında okuduğun şehri yıllar sonra ziyaret etmek ve Kemal'le tanışmak sana nasıl hissettirdi?
Gerze’ye ilk gidişimde neyle karşılaşacağımı bilmiyordum tabii. İnsanların Aydın’ı hatırlayacağından şüpheliydim. Limandaki iskelelerde yürüdüğümü ve rastgele gördüğüm balıkçılara onu sorduğumu çok net hatırlıyorum. Tepkileri çok çarpıcıydı: Tabii ki Aydın’ı hatırlıyorlardı! O iri, güçlü ve tıknaz balıkçılara Aydın’ı sorduğumda hepsinin gözleri yaşardı. O zaman anladım ki bu, gerçekten de iyi bir hikâye! Kemal’le tanışmak benim için çok özeldi. 1992 ve 1993 raporlarında onun hakkında bir şeyler okumuştum ama aradan neredeyse otuz yıl geçmişti. Hâlâ Gerze'de yaşıyorsa bile onu nasıl bulacağımı bilemiyordum. Gerçekten de hâlâ Gerze’de yaşıyormuş, çok cana yakın biriydi. Pandemi zamanı olduğu için dikkatli olmak ve mesafemi korumak zorundaydım. Kemal yaşlı ve narindi, fakat aynı zamanda samimi ve çok da konuşkandı. Bildiği her şeyi anlattı bana. Birkaç hafta önce kitabın Türkçe çevirisiyle Gerze'ye döndüğümde onu tekrar görmek büyük onurdu, Gerze ve Sinop'ta çocuklara verdiğim konferanslarda bana eşlik etmesinden çok memnun oldum. Kemal hikâyenin gerçek kahramanı, insan çocukluğunun kahramanlarıyla pek sık karşılaşamıyor.
Benim çocukluğum da Karadeniz’e kıyısı olan bir şehirde geçti. Sanırım kitap bu yüzden de beni başka bir yerden çok etkiledi. Aslında çocukluğumuzun tek bir şehre ait olmaması, evrenselliği, hayal gücümüzün muhteşemliği ve “dünya vatandaşı” olma hali bana çok geçti bir okur olarak. Bu hikâyenin Türkiye’de okuyucularla buluşacağını hiç düşünmüş müydün?
Bu söylediğin çok doğru ve aslında edebiyatın zaman ve mekânı aşma gücünün kanıtlarından biri. Mesela ben de Isaak Babels'in Odessa'da geçen hikâyelerini okuduğumda, yüz yıl önce, hiç yaşamadığım bir şehirde geçmelerine rağmen onları anladığımı hissedebiliyorum. Her çocukluk bazı açılardan aynıdır ve deniz üzerindeki her şehrin benzerlikleri vardır; denizin binlerce kilometre uzakta olması fark etmez.
Bu hikâyenin Türkiye’de okuyucuya ulaşacağını hiç düşünmemiştim, ama tabii ki öyle olmasını umuyordum! Yazar olmak bir açıdan hırsızlık yapmak gibi: İnsanlarla tanışıyorsun, bir yerlere gidiyorsun ve onların hikâyelerini, masallarını çalıyorsun.
Bu kitapla Aydın'ın hikâyesini gerçek sahibine, Gerze halkına ve Türkiye'deki çocuklara yeniden teslim edebileceğimi umuyordum. Bunu yapabileceğime ilk günden itibaren inandığı için yayıncıma gerçekten minnettarım.
“Uyumadan önce odamın penceresinden yanıp sönen ve sete vuran büyük ışık huzmelerine bakarken, babamın söylediği şey gelirdi aklıma: ‘Hiç belli olmaz.’ Günün birinde gerçek bir balinayla tanışacağımdan ve onunla arkadaş olacağımdan emindim. Limandaki kedi köpekbalığı gibi bazı şeyleri çok iyi hatırlıyorum. Çocukluğuma dair diğer şeyleriyse unuttum.
Ama Aydın’ı ilk kez gördüğüm ânı asla unutmuyorum.”
Kitabın çizimlerine dair de bir soru sormak istiyorum. Çizere, özellikle deniz kıyısına dair çizimler için, o dönemin fotoğrafları üzerinden herhangi bir referans verdin mi? Hep merak etmişimdir; yazar, çizerin dünyasına ne derece müdahale eder? Senin için bu süreç nasıl geçti, biraz bahsedebilir misin?
Çok güzel bir soru, benim de uzun zamandır aklımı kurcalayan bir konu bu. Mark Janssen'in inanılmaz bir sanatçı olduğunu ve çok rağbet gördüğünü söyleyerek başlayayım. Sadece sevdiği işleri alır, o da yeterli zamanı bulursa. Ona bir mektup yazarak irtibata geçtim ve hikâyeyi anlattım, 1992 ve 1993 yıllarına ait bulduğum resimleri gönderdim. Yazdıklarımı okudu, notlarımı ilettim, sonra da işe koyuldu. Nasıl yaptığı hakkında hiçbir fikrim yok fakat ortaya çıkan sonuç inanılmazdı. Çok şaşırdığım birkaç ayrıntı var. Bir örnek vermem gerekirse, çizimlerinden biri Wadden Denizi’ndeki bir adayla ilgiliydi. Bu adalardan beş tane var ve ben Mark’a aklımdakinin hangisi olduğundan bahsetmemiştim. Çizimler tamamlandığında gördüm ki, Mark’ın çizdiği ada, babamın çocukken her gün baktığı deniz fenerinin olduğu ada! Pandemi sebebiyle, kitap yayınlanana kadar Mark'la hiç yüz yüze tanışmadım!
Söyleşi çevirisi: Ekin Tümer 💌
Harika bir söyleşi olmuş. Aydın'ı hatırlamak çok iyi geldi.