Otobiyografik bir hikâyede sınır çizerek üretmek: Yasemin Demirci
Bu bölümde konuğum yönetmen Yasemin Demirci.
Merhaba,
Sezonun 22.Bölümü geldiii! 🎉 Bu bölümde konuğum yönetmen Yasemin Demirci. Yasemin ile çocukluk yıllarını, yarıda bıraktığı oyunculuk eğitimi sonrası başladığı sinema eğitimini ve kısa filmlerinin üretim süreçlerini konuştuk.
Üretim Kaydı podcast ile ilk kez tanışanlar için minik hatırlatma. Burası üretmenin hafızasına hep birlikte çıktığımız bir yolculuk.
👀 Kayıt demeden önce, başlığının altında konuğumuzu tanıyoruz.
🎙️ Kayıtlara geçenler, başlığının altında ise podcast’te neler konuşmuşuz kayıtlara neler geçmiş göz atma şansınız oluyor. Sonra sizi podcast’i dinlemeye uğurluyoruz.
Yasemin’nin sinema dünyasını Onun Kalesinde filmiyle tanıdım. Film otobiyografik bir hikâye olsa da konusu yas süreci olunca evrensel bir hâl alıyor. Hayatınızda aile dediğiniz kişi ya da kişiler kim ise onu bir belirsizliğe uğurladığınızı hissettiğinizde elinizde anılarınız ve saklanacak bir iki eşya dışında pek bir şey kalmıyor. Kavga etmek ya da sarılmak istediğiniz kişi artık yok. Bu durumla karşılaşmamış biri ise genellikle kendini buna hazırlamaya çalışır. Benim için bu film tam da öyle bir yerde duruyor. Bu derece yakınımdan bir kaybım yok. Olursa eşyalarıyla ne yapacağım sorusu ise benim çekmecemde kapalı bir kutuda duruyor. Arada havalandırmak mı gerekiyor nedir bilmiyorum, kendini kutudan dışarı çıkarttırmayı bir şekilde başarıyor.
Filmi izledikten sonra yakın bir arkadaşımla bunun üzerine konuşmuşuz ve onun anılarını dinlemişim gibi hissediyorum. Sonra ise durup düşünüyorum, Yasemin bu hikâyede sınırlarını nasıl çizdi? Oyuncuları kendi dünyasına nasıl kabul etti? Tüm bu soruları sorabilmek umidiyle ona ulaşıyorum ve Arnavutköy’de kahve içmek buluşuyoruz. Saatlerin nasıl ilerlediğini anlamadan ayrılık vakti geliyor. Podcast için sözleşiyoruz ve kayıt diyoruz.
Yasemin ile ilk kez tanışanlar için:
Yasemin Demirci 1992, İstanbul doğumlu. Üniversite eğitimine Kadir Has Üniversitesi Tiyatro bölümünde başladı fakat sinema sektöründe kariyer yapmak için okulunu yarıda bıraktı. Prague Film School’da film okudu, yönetmenlik ve senaryo alanlarında uzmanlaşarak 2015 yılında mezun oldu. Ardından Kingston University of London, Film Studies bölümüne kabul edildi. 2019 yılında yüksek dereceyle mezun oldu. 2015 yılından beri çeşitli kısa filmler çekti. Şu anda ilk uzun metraj filmi üzerine çalışmaktadır. (Engelsiz Film Festivali)
👀Bakalım neler kayıtlara geçmiş.
Klasikleşen bir soru ile başlıyoruz, çocukluk yılları… Yasemin’in çocukluğuna dair
merak ettiklerimden biri de anne yazar baba da çizer olunca, oyun dünyasının nasıl şekillendiği ve sinemaya doğru giden yolculuğunun nasıl olduğuydu. Anlattıklarından gördüm ki Yasemin de çocukluğunda oyun kuruculardanmış.
“Çocukluk yıllarında şu anda da oyunla aram oldukça iyi. Oyun oynamayı hâlâ çok seviyorum. Masa oyunları, bilgisayar oyunları… Çocukken tabii daha farklıydı. Ben hikâye anlatmayı ve kurgulamayı çok severdim ve bunu farklı senaryolarla, farklı şekillerde gerçekleştiriyordum. Şimdi dönüp baktığımda hatırlıyorum. Mesela kendime bir şirket kurmuştum. Oyuncaklarımın hepsi benim için çalışıyordu. Dramatik hikâyeler de kuruyordum. Mesela bir toplantımız var ve bu toplantının sonunda ya iflas edeceğiz ya dört kişiyi işten çıkaracağız. Bir keresinde babamı kadın oyuncaklarım aralarında kavga ediyor deyip ikna edip erkek oyuncak aldırmıştım. Çünkü çok fazla kadın oyuncağım vardı ve erkek oyuncağım çok azdı. Biraz daha senaryolarım gelişsin, daha farklı kişiler yaratabileyim istiyordum, oyun kuruculuğum vardı yani. Olan bir oyunu oynamaktansa oyun yaratmayı, kendi oyunlarımı kurgulamayı seviyordum.”
“Çocukken çok fazla kitap okuyordum. Belli bir döneme kadar da bu devam etti. Sonra yavaş yavaş hayatımıza televizyon daha fazla girmeye başladı. O dönemlerde sanırım televizyondan çok bizim evde bir VHS player vardı birkaç tane de film vardı. Ben onları döndüre döndüre izlemeye başladım. Ondan kısa bir süre sonra da VCD'ler hayatımıza girdi ve bolca CD toplamaya başladım. Günde 7-8 tane film izlediğim oluyordu. Bazen de elime ne geçerse izlediğim dönemler de oldu. 8 yaşlarındayken galiba Otomatik Portakal'ı da izlemiştim. O benim için bir kabus olmuştu. Günlerce uyuyamamıştım. O dönemlerde sinemaya ilgiliyim ya da ben büyüyünce sinemacı olacağım, yönetmen olacağım gibi bir planım yoktu ama geri dönüp baktığımda aslında çocukluğumda varmış, diye düşünüyorum. Benim sinema okumaya karar vermem ise çok daha sonra oldu."
Evet ona gelmek isterim. Sinema öncesinde Kadir Has’ta bir oyunculuk eğitimi aldığın bir dönem var sonrasında bırakıyorsun. Oyunculuğun sana göre olmadığını nasıl fark ettin? Bugün yönetmenlik yaparken o eğitimin olumlu etkisi olduğunu düşünüyor musun?
"O dönemde kendimi ifade etmekte zorlandığımı fark ettim, bu yüzden kendimle bir yolculuğa çıkmam gerektiğini düşündüm. Bu boşluk beni korkutmuş olsa da, sonunda yolumu bulmamda çok yardımcı oldu ve iyi geldi."
“Çocukluk yıllarıma dönersem, izlediğim filmler, diziler ve programlar beni oyunculuğa yöneltti. Annemle babam bu isteğime sıcak bakmasa da, benim bu konuda büyük bir isteğim vardı ve onların karşı çıkması benim için bir hırsa dönüştü. Lise ve ortaokul dönemlerinde oyunculuğu kovaladım ve konservatuara girdim. Ancak, konservatuarda ilk senemi tamamlarken büyük bir depresyona girdim çünkü oyunculuğun bana göre olmadığını ve yeteneğim olmadığını fark ettim. Sahnede kendimi rahat hissetmedim ve bu beni derinden etkiledi. O dönemde, ne istediğimi ve istemediğimi anlamaya çalıştım ve cesur bir adım atarak konservatuardan ayrıldım. O dönemde kendimi ifade etmekte zorlandığımı fark ettim, bu yüzden kendimle bir yolculuğa çıkmam gerektiğini düşündüm. Bu boşluk beni korkutmuş olsa da, sonunda yolumu bulmamda çok yardımcı oldu ve iyi geldi.”
“Konservatuvardan ayrıldıktan sonra, kendimi dinlemek ve neye yatkın olduğumu anlamak için uzun bir süre geçirdim. Bu süreçte, çocukluğuma dönüp kendimi yeniden keşfetmeye çalıştım ve sinemaya geri dönmeye karar verdim. Yurt dışında eğitim almaya başladım ve ilk üç ayda bile doğru yerde olduğumu hissettim. Oyunculuk deneyimim, kendimi tanımamda ve oyuncularla iletişim kurmamda bana çok yardımcı oldu. ”
Haftasonu, İklim Değişimi, Gece Kuşağı ve son filmin Onun Kalesinde. Bunlar arasında ortak bir nokta olarak gördüğüm, kişisel hikâyeler olmaları. Gece Kuşağı ve Haftasonu senin kendi hikâyen değil ama orada da birinin hikâyesi var. Bu durum aklıma ilk filmini getiriyor ve sana şunu sormak istiyorum: Ne kadar reddedildin? Çünkü bu hikâyelerin ilk başta anlatması zor ve proje olarak da ikna etmesi zor hikâyeler olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden, sen ne kadar red aldın? Öyle mi oldu? Öyle olduysa, o reddedilmeleri aşıp nasıl yola devam ettin?
“Reddedilme konusuna tekrar gelirsek, sinemada olmak isteyen birinin reddedilmeyi kabul etmesi gerekiyor. Sinemacılığın büyük bir kısmı reddedilmek ve bütçe aramakla geçiyor. Yıllar içinde, reddedilmenin projeyle veya kişisel yetenekle alakalı olmadığını öğrendim. Sanat duygusal bir iş olduğu için reddedilmek zor olsa da, bu durumu yıldırıcı bir faktör olarak görmemek gerekiyor. Bu deneyimler bize çok şey kattı ve bu süreçten memnunum.”
“Öncelikle, çok fazla reddedilmedim çünkü pek başvuruda bulunmadım. 🙃 İlk işlerimi büyük ölçüde kendi çabalarımla yaptım. Tabii ki yalnız değildim etrafım benim gibi öğrencilerle çevriliydi. Birbirimize çok destek olduk ve bu birliktelik sayesinde üretim yaptık. Bu süreçte birbirimize öğretmeyi de öğrendik ve bu bana çok kıymetli bir deneyim sağladı. Prag'da okurken ikinci senenin sonunda, en az 15 dakikalık bir film projesi ödevimiz vardı. Benim yazdığım senaryo üzerine beş kişilik bir ekiple çalışıyorduk. Ancak, senaryomun Çek Cumhuriyeti'ne uygun olmadığını fark ettik ve Türkiye'de çekmenin daha uygun olacağına karar verdik. Bütçemiz ve zamanımız yoktu ancak bir projeyi gerçekleştirmek için okulla konuşmaya karar verdik. İstanbul'da çekmek istediğimizi ama okulun ekipmanlarına ihtiyacımız olduğunu söyledik . Okul, ekipmanları sağladı ama yüksek bütçeli sigorta sorunu nedeniyle uçakla gitmemizi önermediler. Bunun yerine, kara yoluyla gitmemizi önerdiler. Biz de bu riski alarak ekipmanları tren ve otobüslerle yanımızda taşıyarak İstanbul'a geldik. Üç günlük zorlu bir yolculuğun ardından filmi çekip Prag'a döndük. O zamanlar bu hikâye bana bu kadar çılgınca gelmiyordu, şimdi geri dönüp baktığımda nasıl cesaret ettiğimize şaşırıyorum.”
Yurtdışında eğitim alan tüm konuklarıma soruyorum sana da sormak isterim. Dönünce hangi konularda zorlandın?
“Benim için en ilginç olan şeylerden biri burada çalışmaya ve üretmeye başladığımda, her nereye gidersem gideyim, bir colorist ya da ses tasarımcısıyla çalıştığımda, müzisyenle, yapımcıyla görüştüğümde, çalıştığımda, hepsi bana aynı şeyi söylüyor. ‘Çok hazırlıklısınız.’ Bu bana garip geliyordu başta. Çünkü onların çok hazırlıklı olduğunu söyledikleri şey aslında bizim için bir çalışma yöntemi ve işin doğalında bize öğretilen metotları uyguladığımızda olması gereken zaten bu. Her zaman toplantı öncesinde bir dosyamız oluyordu ve her şeyi hazırlamış oluyorduk. Ne istediğimizi biliyorduk, planlıyorduk. Ona göre projelendiriyorduk her şeyi. Hiçbir görüşmeye ben elim boş gitmedim.”
Onun Kalesinde'nin yazma sürecine gelmek istiyorum. Bu hikâye kendi yaşamınla ilgili. Bilmeyenler için kısa bir not geçmek gerekirse, babanın vefatından sonra onun dünyasına girmen üzerine bir hikâye. Yas sürecinin hangi evresinde bu hikâyeyi yazmaya karar verdin? Ne kadar süre geçmişti? Çünkü kişisel bir konuyu yazmak her zaman daha zordur. Böyle bir hikâyeyi yazmak ise daha da zor. Bu kararı ne kadar süre sonra verdin, bu süreci bizimle paylaşır mısın?
“Onun Kalesinde benim en kişisel ve mahrem hikâyem. Babamı iki sene önce, Haziran 2022'de ani bir şekilde kaybettim. Bu benim için çok zor bir süreçti çünkü babama çok bağlıydım ve onunla çok yakın bir ilişkim vardı. Babamın kaybından sonra kendime gelmekte zorlandım, İstanbul'dan uzaklaştım ve birkaç ay dönmedim. Ancak bir noktada geri dönüp babamın evini toplamak ve birçok bürokratik işi halletmek zorundaydım. Yaklaşık üç ay sonra, eylül ayında İstanbul'a geri döndüm ve babamın evine ilk defa girdim. Ev, babamın bıraktığı gibi duruyordu ve bu durum benim için çok ağır ve hüzünlüydü.”
“Evi toparlamaya başladıkça, babamın eşyalarını kaldırmak bana çok zor geldi. Eşyalar oradan çıktıkça, babamın kokusunun azaldığını hissettim ve bu durum beni derinden etkiledi. Bir gece, ne yapmam gerektiğini düşünmeye başladım. Babamın evini ve eşyalarını belgelemeye karar verdim, ancak bu da yeterli gelmedi. Yas sürecimi anlatmanın, hem bana hem de bu süreci yaşayan diğer insanlara iyi geleceğini düşündüm. Kasım ayında bu kararı aldım ve hızla hareket etmeye başladım. Yas sürecimi ve babamla olan anılarımı senaryolaştırdım, küçük bir ekip kurdum ve çekimlere hazırlandım.”
“Kasım ayında senaryoyu yazdıktan sonra ocak ayında sete girdik. Çok hızlı bir şekilde hareket ettik çünkü cesaretimi kaybetmekten korkuyordum. Küçük bir ekiple, her zaman çalıştığım görüntü yönetmenim ve birkaç ekip arkadaşımla birlikte çalıştık. Çekimleri olabildiğince hızlı bir şekilde tamamladık ve bu süreç bana hem kişisel olarak hem de profesyonel olarak çok şey kattı.”
Yasemin, oyuncu yönetimine dair sorduğum soruya ise şu şekilde yanıt veriyor.
“Çok otobiyografik bir hikâye anlatıyoruz ama ben bir sınır çizmek istedim. Karakterim, babasını kaybetmiş bir genç kız ve babasının eşyalarını topluyor. Nezaket, babamı ve evimizi tanıyor, bu yüzden belki de duygusal olarak etkilendi. Yas sürecindeki karaktere odaklandık ve ben kendimi mümkün olduğunca kapalı tuttum. Ancak bazı yorumlar, Nezaket'in (Erden) benim gibi davrandığını, sigara içtiğini, güldüğünü ve hareket ettiğini belirtiyor. Belki de bu bağ, Nezaket'in hikâyeyi ve babamı tanımasından kaynaklanıyordur.”
“Filmin çekim süreci iyileştirici bir etki yaptı ama film tamamen bittikten sonra seyirciyle buluşana kadar kendimi boşlukta hissettim. Yaşadığım süreç, yas ve hüzün filmle birlikte ilerliyordu ve bu da bana bir tür terapi gibi geliyordu. Film tamamlandığında bu boşluk duygusunu yaşadım ama festivaller ve MUBI sayesinde tekrar seyirciyle buluştuğumda ise kendimi çok daha iyi hissetmeye başladım. Benim gibi duygular yaşayan insanlarla bir araya geldim, duygusal konuşmalar yaşadım ve bu paylaşım bana iyi geldi. Yas ve hüzün paylaştıkça azalıyor. Hâlâ iyileşme sürecindeyim, ama filmin bana ve başkalarına iyi geldiğini bilmek çok mutluluk verici. Başkalarına iyi geldiğini duyduğumda kendimi daha iyi hissediyorum. Gerçekten yapmış olmaktan mutluyum, çünkü başlangıçta çok korkmuştum ve geri adım atma düşüncesi yaşadım. Şimdi iyi ki yapmışım diyorum.”
Onun Kalesinde: Beklenmedik bir şekilde babasını kaybeden genç bir kadının, babasından kalan eşyalar ve hatıralar arasında yaşadığı duygusal iniş çıkışlar ve yas sürecine odaklanıyor. Nezaket Erden, Doğu Can, Erdem Şenocak, Hakan Emre Ünal ve Başak Kara’nın oyuncu olarak yer aldığı filmin müziklerini Ahmet Kenan Bilgiç, kurguyu ise Buğra Dedeoğlu üstleniyor. Film, iki yıl önce haziran ayında kaybettiğimiz Latif Demirci’nin anısına MUBI’de izleyici ile buluşuyor.
Burada podcast bölümünden bazı kısımları okudunuz.
Bölümün tamamını Spotify’dan dinleyebilirsiniz.
💌 Haftaya görüşmek üzere.