Özgürlüğün sınırlarında "Beraber" koşmak
Yönetmen Mete Gümürhan ile ilk uzun metraj kurmaca filmi Beraber'in üretim sürecini konuştuk.
Herkese merhaba,
Nasılsınız? Beni soracak olursanız yoğunum. 🙂 Güzel bir yoğunluk tabii. Ocak ayında 5.sezonun ilk kaydını yapacağız. İlk konuğum acaba kim olacak? Merakla beklediğinizi biliyorum. 🙂 Yılın son ayına geldiğimize inanamıyorum. 2024 sizce de çok hızlı geçmedi mi? Ben bu sene de düzenli ajanda tutamadım. 📓
Her sene olduğu gibi bu yılda aralık ayı tüm seneye dönüp baktığımız bir ay olacak. Yeni yıl kararları alınacak. 🎄 Yeri gelmişken, sizlere minik hatırlatmalarım ve duyurularım var.
🎄 Yeni yılda hediye düşünenleri buraya alabiliriz.
🎄 Eee bize hediye yok mu diyenler için de Üretim Kaydı’nı takipte kalın. Yakında bir çekiliş duyurum olacak.
🎭 Sene bitmeden tiyatro sahnesinde neler izlesek 👀 diyenler ise buraya.
Bu hafta yönetmen Mete Gümürhan ile ilk uzun metraj kurmaca filmi Beraber'in üretim sürecini konuştuk. Dünya prömiyerini geçtiğimiz yıl Saraybosna Film Festivali’nde yapan ve en prestijli çocuk ve gençlik filmleri festivallerinden Cinekid’de yarışan “Beraber”, Nisan’da Türkiye prömiyerini yaptığı İstanbul Film Festivali’nde En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü’nü kazanmıştı. Geçen yıl, Hollanda televizyonu VPRO ile Cinekid’in ortaklaşa hazırladığı “Tüm Zamanların En İyi 100 Gençlik Filmi” listesine giren film, Rotterdam’dan İstanbul’a taşınmak zorunda kalan on dört yaşındaki Zeki’nin, burada yeni tanıştığı gençlerle yaşadığı arkadaşlığı konu alıyor. Filmde Zeki karakterinin ilgilendiği spor dalı olan free run gündelik yaşam rutinleri ve tehlike arasında ince bir çizgide duruyor. Film, farklı sınıflara ait gençleri özgürlüğün tanımı üzerine düşündürüyor. Finali ise özgürlüğün sınırlarında "Beraber" koşmayı bize gösteriyor.
Filmde Alihan Şahin, Hayat Van Eck, Mina Demirtaş, Lorin Merhart, Eylül Ersöz, Sinan Eroğlu ve Elit Andaç Çam rol alıyor. Nadir Öperli, Stienette Bosklopper ve Maarten Swart’ın yapımcılığını üstlendiği filmin görüntü yönetmenliğini Stephan Polman, kurgusunu David Verdurme ve sanat yönetmenliğini ise Nadide Argun van Uden yaptı.
Mete Gümürhan kimdir?
1975 yılında Rotterdam’da doğdu. 2009 yılında Hollanda’da Willem de Kooning Akademisi’nden mezun oldu. 2007’de öğrenciliği devam ederken, İstanbul ve Amsterdam merkezli bağımsız yapım şirketi Kaliber Film’i kurarak pek çok ödüllü kısa ve uzun metraj filmin yapımcılığını ve ortak yapımcılığını üstlendi. Yönetmenliğini üstlendiği ilk filmi “Genç Pehlivanlar” (2016), dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nin Generation Kplus bölümünde yaptı ve festivalde Mansiyon Ödülü’nü aldı. Film ayrıca, Antalya Film Festivali’nde Behlül Dal Jüri Özel Ödülü ile En İyi Kurgu Ödülü’nü kazandı. 2023’te Saraybosna Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan “Beraber” (2023), yönetmenin ilk uzun metrajlı kurmaca filmidir.
Genç Pehlivanlar, belgesel filminden sonra ikinci filmin Beraber için kurmaca filmine kadar olan süreden bahsederek başlayalım istiyorum. Bu süreçte tekrar bir belgesel yapmayı hiç düşünmedin mi? Bu hikâyeyi çekmeye giden süreç nasıldı?
Tabii ki yeni bir belgesel yapmayı düşündüm, hâlâ da düşünüyorum. Hem belgesel hem de kısa ya da uzun metrajlı kurmaca filmlerde benzer bir süreç söz konusu oluyor; öncelikle size ilham veren, sizi heyecanlandıran bir şey bulmanız gerekiyor. Bu ilhamın kaynağı yönetmenden yönetmene değişebilir. Bazıları geçmişlerinden, günlük hayatlarından ya da ruh hallerinden, travmalarından, okudukları makale ya da kitaplardan ilham alırken, bazıları hayatlarında o an tutkuyla bağlı oldukları şey neyse ondan yola çıkabiliyor. Daha sonra, filmi birlikte yapacağınız yaratıcı ekibe, yapımcılara ve nihai olarak da finansörlere ve fon temsilcilerine sunacağınız proje dosyanızı oluşturmak için, gerekli araştırmayı yapmanız, gereken zaman ve enerjiyi ayırabilmeniz gerekiyor. Ne yazık ki ailevi bir meseleden dolayı, şu sıralar, hangi türde olursa olsun, bir film projesini yaratmak için mutlaka gerekli olan bu enerji ve zamana sahip değilim.
Beraber'in ilk ilham kaynağı Genç Pehlivanlar'ın çekimleri sırasında vakit geçirdiğim gençlerin jimnastik antrenmanlarıydı. Genç Pehlivanlar'ın çekimlerine verilen küçük bir ara sırasında, bir süre İstanbul'da lüks bir sitede konakladım ve site hayatını yakından gözlemleme fırsatı buldum. Sonrasında, çekimleri bitirip Hollanda'ya döndüğümde, bir gazetede, farklı arka planlara sahip olsalar da, ikinci ve üçüncü nesil Hollandalı göçmenlerin, daha prestijli, başarılı ve saygın bir hayat hayaliyle, anavatanlarına geri dönmeleri hakkında bir makale okudum. Bu üç olaydan ilham alarak yazmaya başladım. Proje olgunlaştığında, ulusal ve uluslararası birkaç ortak yapım platformuna başvurduk ve Kültür Bakanlığı’na yapım destek başvurusu yaptık. Projemiz o dönemde Bakanlık tarafından desteklenmesine rağmen, ne yazık ki her yerde yaşanan mali kriz nedeniyle bütçeyi tamamlayamadık ve prodüksiyonu yeniden yapılandırmak zorunda kaldık. Türkiye yerine ana yapımcı Hollanda oldu ve bu nedenle çoğu şeye sıfırdan başlamak zorunda kaldık. Yeni finansörler, ortak yapımcılar, oyuncular ve ekip üyelerinin dahil olmasıyla, yepyeni bir yapı kurduk.
Birkaç yıla yayılan senaryo ve proje geliştirme süreci sonunda, yapımcılarım film için gereken finansmanı elde edebildi. Bu sefer de, tüm dünyayı pandemi vurdu. Bu anlattıklarımın çoğu yapımcılıkla ilgili unsurlar, ama yapımcılıktan gelen bir yönetmen olarak, istesem de istemesem de, işin yapım tarafını düşünmek benim DNA'mda var ve bu, hem yaratma sürecimi hem de verdiğim kararları etkiliyor. Pandemiden sonra, pandemi öncesi geçirdiğimiz geliştirme ve hazırlık süreçlerinden tekrar geçmek zorunda kaldık, yeniden finansman, yeniden mekan araştırma, yeniden cast süreçleri derken, liste uzayıp gidiyor... Bazen bir proje hızla gelişir, bazen de Beraber’de olduğu gibi, böyle uzun yıllar sürer.
Filmin senaristi, Chris Westendorp ile birlikte çalışma sürecinden biraz bahsedebilir misin? Set öncesi özellikle hangi sahneler üzerinde fazla mesai harcamıştınız?
Dürüst olmak gerekirse, her sahneye eşit derecede odaklandık. Chris'in projeye dahil olmasının temel nedeni, ana karakterimiz Zeki'yi yeniden ele almak ve hikâyeyi onun yörüngesinde yeniden kurmaktı. Her sahnenin, onun eksende olacağı şekilde kurulması veya onun bakış açısından anlatılması gerekiyordu. Chris, senaryoyu yeniden yazmaya başlamadan önce İstanbul'a geldik ve birlikte yoğun bir zaman geçirdik. Beraber'e ilham veren mekânları ve kişileri ona göstermek benim için önemliydi. Ayrıca, bir zamanlar özgür olan, şimdi kafese kapatılmış olsa da gizlice yeniden özgürlüğünü kazanmış olan genç bir insanın, sürekli dönüşen bu devasa şehirde nasıl bir ruh hali içinde olacağını anlamak için İstanbul'u görmesi, hissetmesi, duyması, tanık olması ve yaşaması gerekiyordu.
Oyuncu seçimi (cast sürecinden) bahseder misin? İlk kim dahil oldu? Alihan (Şahin) ve Mina (Demirtaş)’nın seçim süreci nasıldı?
Şu an çılgınca gelse de, ilk seçilen oyuncu, Zeki rolü için Hayat van Eck’ti (filmde Kemal karakterini oynuyor). Filmin yapım sürecinin ne kadar uzadığını siz düşünün. 🙂 Tüm prodüksiyonun yeniden yapılandırılmasından ve Hollanda'nın ana yapımcı olacağının kesinleşmesinden sonra tüm oyuncu seçimi süreci yeniden başladı. Önce Hollanda'da bir oyuncu seçimi süreci geçirdik. Paralel olarak, filmi Türkiye yapımı olarak hayata geçirmeyi denediğimiz ilk dönemdeki oyuncu seçim sürecine katılıp dikkatimi çeken, ama o dönemde Zeki'yi oynayacak yaşta olmayan oyuncuların kayıtlarını yeniden izledim. Bu eski kayıtlardan ve oyuncu seçme çağrısına yapılan başvurulardan yüzlerce çocuğu oyuncu seçmelerine davet ettik. Zeki karakteri için oyuncu seçme süreci Rotterdam'daki bir serbest koşu akademisinde yapıldı, bu da bize seçmeye katılan gençlerin atletik becerilerini hemen test etme fırsatı verdi. İlk turda, katılanların yaklaşık yüzde 75'ini eledik ve elemeyi geçenleri ikinci bir görüşmeye davet ettik. İkinci tur oyuncu seçmelerinde, serbest koşu konusundaki yeteneklerini biraz daha derinlemesine test etmeye ve okudukları sahnenin duygusunu anlayıp anlamadıklarına odaklandık. Bu seçmelerin sonunda, aday sayısını üçe indirdik. Daha sonra bu üç adayla, Hollanda’daki cast direktörümüz Nuray Kurşun'un ofisinde bire bir görüşerek, onların kişiliklerini, isteklerini, ihtiyaçlarını ve en önemlisi hayallerini anlamaya çalıştım. Bu görüşmelerde Alihan olgunluğu, ‘sert’ takılmasına rağmen hassas ve duyarlı bir kişiliğe sahip olmasıyla öne çıktı.
Filmde Azra karakterini oynayan Mina’nın doğru oyuncu olduğuna, cast direktörümüz Ezgi Baltaş'ın İstanbul'daki ofisine geldiği an, onu görür görmez ikna oldum. Ofise annesiyle birlikte gelmişti ve annesi vapurda onu ısıran martıya dair bir şeyler anlatıyordu. Ama Mina dinginliği ve utangaçlığıyla, anında odada çekim merkezi olmuştu. Sonrasında sahne okuması ve ilk provada da, bu ilk izlenimi doğrulayacak derecede iyiydi.
Bu pandemiden dolayı çekimleri de ertelenen bir film bu süreci bir yönetmen olarak nasıl yönettin?
Dürüst olmak gerekirse, bu süreci yönetmek çok zordu. Hemen herkesin hayatı allak bullak oldu. Özellikle Avrupa'da herhangi bir prodüksiyon yapmak daha da zordu. Herkes gibi ben de elimden gelen en iyi şekilde yönetmeye çalıştım bu süreci, ama her şeyin kontrolünüz dışında olduğu böyle olağanüstü zamanlarda, projeleriniz de ister istemez belirsiz bir bekleyiş dönemine giriyor. Pandeminin başlarında, neyse ki, Hollanda kamu televizyonu, kısa sürede yazılıp çekilebilecek projeler için bir çağrı yaptı. Bunu, tamamen köşeye çekilip beklemek yerine, yaratıcılığımı farklı bir alana akıtmamı sağlayacak bir fırsat olarak gördüm. Bir projeyle başvurdum ve senaryo geliştirme desteği aldım. Hollandalı-Polonyalı yazar arkadaşım Marta Parlatore ile birlikte senaryoyu yazmaya başladık. Bir yıl boyunca beyin fırtınası yaptık, yazdık, yeniden ve yeniden yazdık. Ardından senaryo istediğimiz seviyeye geldiğinde aynı fona yapım desteği için başvurduk ve seçildik. Pandeminin ikinci yılının başında, gerekli tüm güvenlik önlemlerini alarak Hollanda’da bu televizyon filmini (Good Bad Girl) çektik ve festivallerin iptal edildiği, sinemaların kapalı olduğu o dönemde, filmimiz televizyonda prime time’da gösterildi.
Genç bir oyuncu ekibiyle çalışmak nasıldı?
Gençlerle çalışmayı çok seviyorum. Odaklanmış oluyorlar, büyük bir egoları veya geçmişten gelen yükleri yok, yeni şeyler denemeye hevesliler ve her sahnede farklılıklarını ortaya koyabiliyorlar. Doğal olarak, seyirciye karakterler arasındaki sinerjiyi hissettirebilmek ve perdede ‘gerçek’ bir dünya kurabilmek için genç oyuncular arasında bağ kurulması, gerçekten arkadaş olmaları gerekiyor. Bunu, kısa hazırlık süremizde becerip beceremeyeceğimize dair epey endişeliydim. Oyuncular arasındaki bu dinamikleri oturtmak için genellikle sadece birkaç gününüz oluyor. Neyse ki bu sürecin sonunda, bu endişem boşa çıktı.
Filmin karakterlerinden Zeki’nin ilgilendiği free run sporu aslında “tehlike ve gündelik yaşam arasında” ince çizgiyi hatırlatıyor gibi. Senin film süreci boyunca free run yapıyormuş gibi hissettiğin anlar oldu mu? Paylaşır mısın?
Bazıları bunu ince çizgilerde gezinmek, bazıları ise çekişme veya savaş olarak adlandırır. 🙂 Bir prodüksiyonda herkes sürekli jonglörlük yapar. Yönetmen, yapımcılar hatta ekip başları bile top çevirmek zorundadır, çünkü her zaman bütçe sorunları, yetersiz ön hazırlık veya çekim günleri gibi zorluklarla mücadele etmeleri gerekir. Her ülkenin dinamikleri ve ekip hiyerarşisi biraz farklı olsa da düdüklü tencere her zaman kaynar durumdadır. 🙂
Filmin özgün müziklerinin üretim sürecinden biraz bahseder misin? Her sahne için müzisyenle nasıl bir süreciniz oldu.
Müzisyenle çalışmaya başlarken bazı temel prensipler belirledik. Film için bir ana tema ya da ana sese ve bunun yanı sıra dört ek parçaya ihtiyacımız vardı. Zeki için, onun izolasyonunu (sessizlik) ve özgürlüğünü (aksiyon) temsil eden iki parça. Azra için, kapalı topluluğu temsil eden, iç mekana dair bir parça ve Kemal için, gettoyu temsil eden, dış mekana dair bir parça. Çekimler sırasında, güvenlikli sitede, hayvan sesleri ile ezan seslerinin iç içe geçtiğini fark ettim. Dış mekanda ise bu sesler olsa da araçların ve diğer çevresel gürültülerin kakofonisi her zaman baskındı. Bu unsurlar, müziğe daha soyut bir şekilde de olsa dahil edildi. Ayrıca, özellikle Zeki'nin çeteye kabul edildiği parti sahnesinde, müziğin hem Batılı hem de Doğulu tınlaması, ancak birinin diğerine baskın gelmemesi gerekiyordu.
Film bir gençlik bir filmi, benim izlediğim seansta, salondaki gençlerin filme olan yorumları ve tepkileri olumlu ve güzeldi. Film bizim alıştığımız ‘gençlik’ filmlerinden farklı bir anlatıya sahip. Buna dair neler söylemek istersin?
Gençlerden yetişkinlere, normal seyirciden sinema profesyonellerine tepkilerin ne kadar farklı olabildiği, beni her zaman hayrete düşürüyor. Genelde, sektörden ve sinema yazarlarından bile birbirinden çok farklı tepkiler alabiliyorsunuz. Ancak bir film yapıp onu dünyaya sunduğunuzda, olumlu ya da olumsuz eleştiriler artık onun bir parçası olur. Hiç kimse filminizi beğenmek ya da sevmek zorunda değil. Çünkü onların filmi hangi koşullarda izlediğini, ruh hallerini veya fikirlerini etkileyen olası diğer faktörleri asla bilemezsiniz. Ancak, bir birey olarak sürekli dönüşüyoruz ve hayatımızın farklı aşamalarında, farklı düşünce ve duygu dünyalarımız olabiliyor. Bir yönetmen olarak da böyle bu. Yeni bir şey yapmaya, farklı olmaya ve bu çağda mümkün olduğunca özgün olmaya çalışıyorsunuz. Beraber’de, bahsettiğin gibi, gençler sinemada bizimle birlikte filmi izleseler de, genelde bana filmden sonra DM attılar. Filmden ne kadar etkilendiklerini, neden beğendiklerini ve hayatlarında neleri değiştireceklerini uzun uzun yazdılar. Bu tür şeyler yüzünüze bir gülümseme yerleştiriyor ve bir sonraki filminizi yapmak için içinizdeki ateşi yeniden alevlendiriyor.