Sanatsal üretimin akışı gözaltına ve göz hapsine alınıyor.
Basit ve tekdüze bir günlük planını bile hayata geçirememek: Siyasi! Evet!
Kimisi karlı kimisi baharlı günlerden merhaba,
Nasılsınız sorusuyla açmayacağım bu sefer bu satırları. Hem biraz içimi dökeceğim hem de nasıl devam edeceğimize dair sorularımı, bulduğum/bulamadığım yanıtlarımı buraya yazacağım, dileyen bu sayıyı es geçebilir.
En son tam 19 Mart sabahı buluşmuştuk. Bülteni ilk kez geceden bitirip sabaha kurmuştum. Sabah uyanmış, tüm günün planını bir gece önceden yapmıştım, basın toplantısıyla başlayan bir gün olacaktı. Uzun zamandır göremediğim insanları bu vesileyle görecektim, kendi gündemimden biraz uzaklaşacaktım ama… “Evden çıktın mı? Metro kapalı! Yarınki kayıt iptal!” gibi mesajları ardı ardına alınca soluğu eski adıyla Twitter’da aldım. O gün evden çıkmak ve Beyoğlu’nda tüm günü geçirmek benim için önemliydi… Belli bir süreliğine toplanmak ve Taksim metrosuna adım atmak yasaklanınca “Her şey siyasi midir arkadaş?” diyen o sesler kulağımda çınladı. Bu soruyu sormaya devam eden varsa. Basit ve tekdüze bir günlük planını bile hayata geçirememek: Siyasi! Evet!
Bu hissin peşine benim de mezunu olduğum, İstanbul Üniversitesi’nde başlayan kıvılcım geldi. HAK, HUKUK ve ADALET kelimelerinin yanına DİRENİŞ’i eklemenin haklı sevincini yaşadım. Peşi sıra gelen arkadaşlarım, arkadaşlarımın kardeşleri/kuzenleri ve aynı masalarda yemek yediğim insanların gözaltına alındığını ya da tutuklandığını gördüm. Bir şey yapabildiğimi hissettiğim anlar oldu, ama çoğu zaman “Onlar için elimden ne geliyor ki?” hissiyle de baş başa kaldım.
Medya alanında “üretici” kimliğe sahip biri olarak yanlış haber yaymaktan, teyitsiz bir bilgiyi paylaşmaktan hep geri durdum. Yeri gelmişken, BTK kararıyla erişime engellenen Vesaire’nin yeni adresini de buraya bırakmak istiyorum.
Gelelim bu bültenin neden bu kadar geciktiğine ve son bir iki haftaya. Bayram tatilinde ailemin yanında değildim, burada şehirdeydim. Tatil bitiminin ilk günü pencereyi açtığımda işe giden insanları gördüm ve sadece durup izledim. Bildiğiniz bir Instagram postları görüyor ya da reel’ı izliyor gibiydim. Donmuş gibi öylece baktım. Birden şu cümle döküldü zihnimden “Ne kadar şanslılar işe gidebiliyorlar?” Burada bir duralım istiyorum, boykot hakkının bile sorgulandığı günlerden geçiyoruz, amacım kimsenin işe gitmesini romantize edip kapitalizmi övmek değil ama her olayın sonunda bilgisayarımı açıp yaptığım işlerime devam edememek ve durmaya dair zorlanmak/zorbalanmak artık benim direniş biçimimi iyice zedeliyor. Kim seni zorladı ki açıp yazsaydın diyenleriniz de olur belki. (Bakın sosyal medyanın zorbalama dili artık kendi iç sesime de sirayet etmeye başladı.) Gözaltında alınan hem cinslerimin tacize maruz kaldığını her gördüğümde iki kelam edecek de bir halim kalmamıştı.
Bu süreçte üretmiyor olmak çoğu zaman bir seçim bile değil bir mecburiyet. Ve sanatsal üretim, her defasında durmaya zorlanıyor. Oysa üretim durmasın diye direnişimiz var. Sürekli bir tıkanma ya da bastırma hâli zaten kendi içimizde var. Sanki yaratıcı üretimin akışı gözaltına ve göz hapsine alınıyor. Düpedüz susturulmaya ve yalnız bırakılmaya çalışan bu alandaki her bireyi durmaya doğru bir tercihe zorbalamayı doğru bulmuyorum. Tüm bunların yanında durmayı “seçerek” direnenin de yanındayım. İşte bu yüzden, bu bültenin neden geciktiği kadar, neden devam etmesi gerektiğini de yazmak istedim. Üretim Kaydı, sadece kaydeden değil, bu durdurulma hâline de direnen bir yerde durmaya devam etmek istiyor. Beşinci sezondayız, seksen bölümdür hangi yöntemlerle nasıl yollardan geçerek ürettiğimizi konuşurken neden üretemediğimizi de kayıtlara geçirdik. Çünkü sesin kesildiği yerde ses olmaya çalışmak da bir direniş biçimi.
Bu süreçte olup bitenleri kayıtları geçirme güdüsüyle de bir şeyler yazmak istedim, oyuncular sendikasının bile siyasi bir örgüt gibi suçlanmasının karşısındaki şaşkınlığımı o an yazmamın bize ne yararı olacak bilemedim mesela ama daha bugün bir set amirini yangında kaybetmişken sendikalaşmanın her “üreten” için taşıdığı hayati önemin altını çizmekte fayda var. Bu hislerimle buluşan bazı yazı ve buluşmaları da buraya bırakmak isterim.
Oyuncular sessiz mi? Hayır, yalnız. - Vesaire
Ünlüye biçilen rol: Kamusal sorumluluk mu, günah keçisi olmak mı? - Vesaire
Bülten No: 34/Berbat - Spontane Polemik
Onurlu Ölmek Meselesi - Vesaire
Proje okullarında neler oluyor? - Planör
20’lik - Talya Aydın “Boykot” canlı yayını
Peki sanat öğrencileri ne diyor? - Argonotlar
Devam edip etmemenin ne gibi hisleri ya da sonuçları olacağını bilmiyorum; birlikte sonuçlarını bilmediğimiz birçok şey gibi. En azından kayıt deyip kaydettiğimiz bölümleri sizlerle buluşturmaya karar verdim. Burasının bir kaçış alanı ya da nefes alma yeri gibi değil; hepimizin birlikte daha iyi nefes aldığı bir yer olmasını diliyorum. Üretmenin getirdiği direnme biçimine sarılıyorum. Elimden bu geliyor.
Ece
Kaydetmeye, üretmeye devam <3