Üretim üzerine düşündüren kitaplar | No:3
Üretim üzerine düşündüren kitaplar serimiz devam ediyor. Serinin üçüncü sayısı geldi.
Kütüphanemdeki kitapları “üretim üzerine olanları şu rafa ayırayım en iyisi” dediğim gün, bu seriye başlamaya karar vermiştim. Bu karardan tam iki yıl sonra, ilk sayımız 17 Ağustos günü sizlerle buluşmuştu. O günlerden bugüne tek raf yetmemeye başladı. Artık kütüphanemin büyük bir kısmı ve benim de düşünme biçimimin çoğu “üretmek” üzerine. Her ayın sonunda burada üretim üzerine düşündüren kitap ya da kitaplara odaklanacağız. Bu vesile ile kitap kulübümüzün de kurdelesini de bu dosyanın sonunda kesiyorum.



Hafıza Polisi, Yoko Ogawa, Çeviri: Peren Ercan, Kafka Kitap
Bir kurdelenin yokluğu hayatımızda nasıl bir yoksunluk yaratabilir ki? Nişanlar mı iptal olur? Kız çocukları kurdelesiz saç tokalarına mı mahkum olur bilmiyorum. Bu kitabı okuyana kadar bir kurdelenin, hayatımdaki yerini hiç sorgulamamıştım. 1994 yılında yazılmış bu roman kısa bir süre önce dilimize kazandırılmış o yüzden buluşmamız da biraz geç oldu. Evrenimizde nesneler kaybolmaya başlıyor, yokluğunu yok olunca anlamaya başlıyorsunuz ama her evrende olduğu gibi bu evrende de unutmayanlar var. Hafıza polisleri ise peşlerinde. Bu evrende kelimelerin yok olduğu kısım beni en derinden etkileyen yer oldu, bir yandan da epey korkuttu. Bir gün yazmanın hiçbir anlamının kalmaması düşüncesi ürkütücü…
Kitap kulübümüze bu kitapla başlamayı düşünmüştüm ama kitabın baskısının tükendiğini fark edince vazgeçtim. Kulüpte sormayı düşündüğüm soruları burada hepimize sorayım. Yanıtını iletmek isteyen maili yanıtla yapabilir. 📧
Bugün, hayatınızda (tüm dünyada) ne tamamen kaybolsa bunu fark etmeniz saatlerinizi alırdı?
Hayatınızda (tüm dünyada) kaybolsa, hayatlarımızda hiçbir değişiklik olmazdı dediğiniz bir nesne var mı?
Kurdele gibi sıradan ama hayatlarımızda yeri olan bir nesne kaybolduğunda nelerin eksileceğini düşünürdünüz?
Hyunam-Dong Kitabevi, Hwang Bo-Reum, Çeviri: Nilay Özeser, Athica Yayınları
Her şeyi doğru yaptığını düşünen bir kadın hayatının altüst olmasıyla, madem altüst oldu der ve tüm hayatını geride bırakır. En büyük hayalini gerçekleştirir. Bir kitapçı açar. Seul’da yaşıyormuş gibi hissettiren bu kitap ‘iyileştirici’ etkisiyle herkes tarafından övüldü. Ben de bir kitapçının direnişinde huzuru buldum diyebilirim.
“Yazı yazarken zihni düpedüz beyaz bir sayfaya dönüyor, gözleri uzaklara dalıyordu. Kalbini dinleyerek yazmaya başlasa da bir an geliyor ve yazdığı hakkında bir şey bilmediğini fark ediyordu. Kafasının içinde kesin bir düşünde olsa da o düşünceyi nasıl ifade edeceğini bilemiyor, hislerini bir dile dönüştüremiyordu.”
Dinlenme ve Rahatlama Yılım, Ottessa Moshfegh, Çeviri: Begüm Kovulmaz, İthaki Yayınları
Uzun zamandır listemde ve kütüphanemde beni bekliyordu. Elime alıp okumaya başladığımda ise üç gün boyunca kitabın karakteri gibi uyuma istediğiyle doldum. Eh bizim için bir dinlenme ve rahatlama yılı mümkün olur mu? Onu bilemiyorum… Tam bunu düşünürken hatırladığım ise kitabın 90’ların sonu 2000’lerin başında geçiyor olmasıydı. 11 Eylül olayının ‘bir kadının’ hayatına etkisine yavaşça çekilmek, sanıyorum yazarın başarısı. Üretimle alakasına gelirsek, karakterimiz bir sanat galerisinde çalışıyor ve burada sık sık ‘neden’ çalıştığını sorguluyor? Tanıdık gelenler olacaktır.
Kendime Notlar, Emilie Pine, Çeviri: Begüm Kovulmaz, Domingo Yayınevi
Emilie’nin kendine notlarını okurken onun hayatından notları okuyacağımızı düşündüm, sık sık kendi hayatımdan notları görmeyi hiç beklemiyordum. Burada da sıklıkla dile getirdiğim duygularımızı fark edip, sahiplenip dürüstçe ifade etmenin canlı örneği bu kitap. Açıklığı kırık kalbimizi görmemizi sağlarken dürüstlüğü o kırıkları tamir ediyor.
“Kredi kartı dökümüme her bakışımda buruk bir gülümsemeyle, işte, burada, diyordum kendime: Regl döngüm sözcüklerle değil, sayılarla yazılmış. Otuz yıl boyunca regl olmanın utanç verici, istenmeyen, dile getirilemeyecek kadar dişi olduğunu ilan eden bir sessizlikle yaşadım. Bunu öyle uzun zaman boyunca yaptım ki artık neredeyse fark etmiyordum bile. Neredeyse. Fakat artık sessizlikten, gizlilikten, kanın vajinadan geldiği zaman tabu olduğu yönündeki çarpık düşünceden usandım. Çünkü bu kahrolası düşünce yeterince iyi değil. Saklanmanın, utanmanın, sessizliğin canı cehenneme. Hayatımın çoğunu ayda bir regl olarak geçirdim. Hayatımın çoğunda regl öncesi sendromu döneminde, ağır kanamalar ve kramplar sırasında gülümsedim. Hayatımın çoğunda kanamalarım hem fiziksel hem duygusal açıdan acı vericiydi. Bu yüzden hayatımın geri kalanı boyunca bu konuda sessiz kalmayacağım. Bu konuda konuşacağım, yazacağım, içimdekileri dökeceğim. Kan yalnızca benim mürekkebim değil, yazılarımın da konusu olacak.”



Budala, Elif Batuman, Çeviri: Hande Dönmez, İletişim Yayınları
Tahminimce hepimizin hayatının bir noktasında budalaca davrandığı olmuştur. Aşk ya da arkadaşlık dünyasında… Elif Batuman’ın Budala’sı bu dönemi kayıt altında alan bir roman. Romanın ilk kısmı tekrar öğrenci olma isteğimi alevlendirirken ikinci kısmı ise hayatın kendisi gibi rutine bağlayan bir olay silsilesine dönüştü. Selin’i arkadaşım gibi hissetmeye başlarken yer yer Ivan’a tokat atmak istedim. Tüm kitap boyunca beni meraklandıran ise Selin’e dersi için eşlik eden ‘Vera’nın hikâyesi’ oldu.
Kaybolma Kılavuzu, Rebecca Solnit, Çeviri: Gökçe Gündüç, Minotor Kitap
Rebbecca, bu yıl hayatıma girdi ama ne giriş! Yakındaki Uzak ile başlayan tanışıklığım tüm kitaplarını okumakla perçinlendi. Bu seçkiye Dinlenme ve Rahatlama Yılım’la konuşur gibi hissettiğim için Kaybolma Kılavuzu’nu aldım. Kendime Notlar gibi bu eser de otobiyografik denemeler üzerinden kendimizi keşfetmeye bizi çağırıyor.
“Oysa yazmak yeterince yalnız bir uğraş. Hiçbir soruya acil bir münasip bir cevap bulunamayacağının itirafı gibidir. Uzun süren bir sessizlikle yanıtlanan ya da yazarın bulunmadığı bir başka mecliste cevaplanan bir söz söylemektir. Ama en iyi metinler tıpkı vahşi hayvanlar gibi ansızın ortaya çıkarlar. Serikanlılardır, aynı anda hem her şeyi söyler hem de hiçbir şey söylemezler. Sözü sözü bittiği yerde ulaşmak için sarf ederler. Belki de yazı, kendi kendisinin çölü, kendi kendisinin vahşi doğasıdır.”
Maymun Yılı, Patti Smith, Çeviri: Seda Ersavcı, Domingo Yayınevi
Patti ile on altı yaşımda tanışmıştım. O zamandan beri bana eşlik eder kendisi. Özellikle de yazamadığım zamanlarda onun satırlarını okumak bana her zaman iyi geliyor. Teşekkürler
💙“Pessoa'nın şehrinde oyalanıyorum, gelgelelim tam ne yaptığımı söyleyemem. Lizbon kaybolmak için güzel bir şehir. Sabahları kafelerde bir başka deftere bir şeyler karalıyorum, her boş sayfa bir kaçış imkânı sunuyor, kalem rahatça, hiç durmadan yerine getiriyor görevini. İyi uyuyor, az rüya görüyor, kesintisiz bir arada yaşıyorum.”



💌 Bu hafta pazar günü tekrar görüşmek üzere. Gelecek sayıyı kaçırmamak için abone olmayı unutmayın.
Bu seriyi çok seviyorum. Okunacaklar listeme mutlaka yeni şeyler çıkıyor:) Bu aralar ben de Patti Smith'ten M Treni'ni okuyorum. Öyle ilham dolu ki. Maymun Yılı hayal meyal kalmış aklımda. Bir ara geri dönüp tekrar düşeyim satırlarına.
Bu sayıdaki sorulara yanıt vermek isteyenler buraya yazabilir.