Üretim üzerine düşündüren kitaplar|No:1
Yeni seri duyurusu 🎉 Bundan sonra ayda bir kez Üretim üzerine düşündüren kitap/kitaplara odaklanacağız. Tabii benim için önemini de kayıtlara geçirerek. 🌸
Kütüphanemdeki kitapları “üretim üzerine olanları şu rafa ayırayım en iyisi” dediğim gün, bu seriye başlamaya karar vermiştim. Aradan tam iki yıl geçti. O sırada tabii tek raf yetmemeye başladı. Artık kütüphanemin büyük bir kısmı ve benim de düşünme biçimimin çoğu “üretmek” üzerine. Bu yeni serinin kurdelesini burada kesiyorum. Bundan sonra ayda bir kez, burada Üretim üzerine düşündüren kitap/kitaplara odaklanacağız.
Acemi Yazarlar İçin Bir Kılavuz*, Jean Prévost, Çeviri: Bade Baran, Sel Yayıncılık
Yayınevinin Geceyarı Kitapları dizisinde yer alan kitabı dizinin ismine yaraşır bir şekilde bir geceyarısında bitirdim. Kitabın önsözünde de yer alan şu cümle
“…yazma eyleminin içinden törensel niteliği çekip alır.” Kitabın son cümlesini okuduğum da dâhi zihnimdeydi. 1929 yılında yazılmış bu metnin, Edebiyat Çevreleri başlığının altında okuduklarımın bugün de geçerli olması ise canımı sıkmadı değil.“Fikirlerinizden tereddütlüyseniz, epeyce düzeltme yapmaya, çokça silmeye ve yeniden yazmaya meyilliyseniz, bütün bunlar profesyonel bir tavrın emaresidir.”
Yaratma Cesareti, Rollo May, Çeviri: Alper Oysal, Metis Yayınları
Ben bu kitapla 2022 yılında tanışmıştım. Bu sayı için elime aldığımda ise tekrar okumam gerektiğini anladım. Daha önce okuduysanız tekrar okumak için mutlaka geri dönün, derim. Daha önce okumamış olanlar için ise tavsiyem, Alper Oysal’ın sunuş yazışını okumadan May ile tanışmamalarıdır.
“Yaratıcılık niçin böylesine zor? Ve niye bu kadar çok cesaret gerektiriyor? Yaratıcılık basit bir şekilde ölü biçimleri, tükenmiş sembolleri ve yaşamını yitirmiş mitleri feshedip atmak değil mi? Hayır. Joyce'un metaforu çok daha net: İnsanın ruhunun örsünde dövmesi kadar zor. Gerçekten de şaşırtıcı bir bilmeceyle yüz yüzeyiz.”
Bağlar Üzerine, Kae Tempest, Çeviri: Mina Çakmak, Onagöre
Bağlar Üzerine, yaratıcılığa ve yaratıcılığın yüreklendirdiği beraberliğe bir övgü. Aylar önce okuduğum bu kitabı, bugün elime aldığımda bana iyi gelen o cümleler yine beni kucaklıyor.
“Yüzeyin altında birbirimize bağlıyız.”
Onagöre'nin ilk çeviri kitabı olan Kae Tempest'in Bağlar Üzerine kitabının çevirmeni Mina Çakmak ve kitabın tasarımcısı İrem Yıldırım ile konuşmuştuk.
Çoluk Çocuk, Patti Smith, Çeviri: Yiğit Değer Bengi, Domingo Yayınevi
16 yaşlarımdaydım, hayatımda ilk kez bir kitabı sadece kapağına vurulduğum❤️🔥 için almıştım. Patti ile kapaktan o ilk bakışmamızı unutamıyorum yağmurlu bir gündü ve kitabın kapağı maalesef eve gidene kadar ıslanmıştı. O zamana kadar ne Patti dinlemiş ne de fotoğraflarıyla tanışmıştım. Onunla ilk tanışmam böyle olmuştu. Bugün ise tüm yazdıkları başucumda durur.
“Dualara olan tutkum zaman içinde kitaplara duyduğum sevginin gölgesinde kaldı. Annemin ayakucuna ilişir, kucağında bir kitapla oturup sigara ve kahve içişini izlerdim. Onun o dalıp kaybolmuş hali ilgimi çekerdi. Henüz anaokuluna başlamamış olmama rağmen kitaplarına bakmayı, onların kağıtlarına dokunmayı ve ön kapaklarının ince kağıdını soymayı seviyordum.”
Koşmasaydım Yazamazdım, Haruki Murakami, Çeviri: Hüseyin Can Erkin, Doğan Kitap
Yürümekle üretmenin bir ilişki içinde olduğunu biliyoruz. Sanki yürüyen ayaklarımız değil de çoğu zaman zihnimiz olur. Ayaklar yorulur ama zihin rahatlar. 🧠 Peki, koşmak? Rutin olarak koşmayı hiç deneyimlemedim. Murakami gibi içine kapanıklığıyla bilinen bir yazarın samimiyetle kendi yazma deneyimini ve korkularını paylaşması ‘bu cümleler kıymetli’ dedirtiyor. Murakami’nin koşmaya dair tutkusunun zaman zaman yazmanın önüne geçmesi ise benim için çok şaşırtıcı oldu.
“Nehri düşünmeye çalışırım. Bulutları düşünmeye çalışırım Fakat aslında, hiçbir şey düşünmüyorumdur. Ben kendi üretimim, derli toplu bir boşluk içerisinde, özlemini duyduğum sessizlik içerisinde koşmayı sürdürüyorum yalnızca. Bu çok hoş bir şey. Kim ne derse desin.”
Nasıl Oldu da Agnès Varda’yla Tanışamadım, Ece Ger, Pan Yayıncılık
Fikir aşamasındayken haberdar olduğum bir kitabı bu sayıya ekliyor olmak benim için çok anlamlı. Ece Ger’i pek çoğunuz Meeting Jim’in yönetmeni olarak tanıyordur. Filmin üretim sürecini konuşmuştuk ama yetmemişti dakikalar! Burada imdadıma bu kitap yetişti diyebilirim. Kitap hem bir tanışamama hikâyesi hem de Meeting Jim (2018) filminin kamera arkasına, pazar buluşmalarının derin sohbetlerine bizi götüren bir yolculuk. Ece’nin film yolculuğu boyunca ıskaladığı ve ıskalamadığı bu tanışıklıklar, farklı ülkelerin üretim süreçlerine bakışına dair de bir perspektif sunuyor.
“Edith ‘Kayıttayız’ komutunu beklemeden şarkıya girince, Oğuzhan, telaşla ses kayıt cihazına bakarak, ‘Akıyor’ diye sesleniyor. Kameranın arkasından ona cevap veriyorum. ‘Akıyor.’ Edith, istifini hiç bozmadan şarkıya kaldığı yerden devam ediyor. Tam bu noktada sahnenin, yani o günkü çekimlerin başına dönmeliyim.”
📌 Kitabın yazarı Ece Ger ile kitabın üretim sürecini konuştuğumuz söyleşi yakında Üretim Kaydı’nda.
Ben Koşarım Aşağlara, Koşarım: Tomris Uyar'la Turgut Uyar Üzerine Söyleşi, Söyleşi: Erhan Altan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Ne zaman üretmeye dair işin içinden çıkılmaz bir kafa karışıklığına sahip olsam mektup ya da geçmiş söyleşileri okurum. Bu kitabı İstanbul-Ankara treninde okumuştum ve Uyar ailesinin Ankara anıları, üretme hâlleri bana eşlik etmişti.
-Hiç ortak çalışmanız oldu mu, birlikte yaptığınız, edebi...? Ve kendisi ortak çalışmaya uygun bir kişi miydi?
- İşte, Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü'nü kazanan, birlikte çalıştığımız bir çeviri kitabımız var. Lucretius'dan Evrenin Yapısı diye bir şiir-kitap. Çok büyük ilgiyle karşılanmıştı kitap ve bize çok zor gelen bir kitaptı, ikimiz için de... Tabii Turgut dille ilgili değil, daha çok şiir özelliğini koruması için bana yardımcı oldu. İki üç dile bakarak halletmeye çalıştım çeviriyi. Ama Turgut onu mısra haline getirdi, daktilo vuruşları sayılı olan. Yani son derece ciddi bir şiirdi. Ama çok başarılı bir çalışma oldu. Ortak bir çalışmaydı da, onu yine de ortak yapmadık ki biz başlarda... Turgut sayesinde ortak olmadı. Yani şöyle; ben çeviriyordum, ona veriyordum, o yapıyordu. O yüzden ortak tabii de, yan yana oturup bir şey yapmak değil. Sonuna doğru, biraz kolayladıktan sonra, alıştıktan sonra sisteme... Ben daha çevirmeden ona söyleyip, onun dediği gibi yazmaya başladım, kolay oluyordu o zaman. Eskiden mesela bütünüyle çeviriyordum bir bölümünü, veriyordum, o şiir haline getiriyordu, ama sonra yavaş yavaş işte ben "Şöyle diyor" diyordum, o nasıl bir ses koruyacağını bildiği için söylüyordu, öyle yazıyorduk, yavaş yavaş, öyle bir rahatlık olmaya başlamıştı.
Tren Rayları, John Berger, Anne Michaels, Çeviri: İrem Uzunhasanoğlu, Ketebe Yayınları
Berger okumanın her daim ilham verici olduğunu söylebilirim, peki bir tren yolculuğunda onunla seyahat ettiğinizi düşünmenizi istesem. Kulağa harika geliyor değil mi? Kitapta John Berger ve Anne Michaels’ın aşk ve kayıplar üzerine gerçekleştirdikleri derin diyaloglara, Tereza Stehlíková’nın trenden çektiği Güney Bohemya’nın orman ve kış manzaraları eşlik ediyor. Bu kitap için üç sanatçının çok özel bir kaydı diyebilirim.
“Gravürler insanı daha çok resim yapmaya heveslendiriyordu. O zamanlar stüdyom, Doktor Winnicot'un evinin en üst katındaki hizmetli odasıydı, kendisi çocuk psikolojisine dair uzmanlık bilgisi ile tüm dünyada tanınıyordu. Genellikle salonda elleri ve dizlerinin üzerinde bir bebekle oynar ya da onu gözlemlerdi. Bense Willesden'daki o çatı katında olurdum. Beş günden dördü çok umutsuz görünürdü —hayat çok fazlaydı ve biz genellikle merdiven sahanlığında durur ve birbirimizi teselli ederdik. Renklerin keskinliği. Paniğin derinliği. Ertesi sabah aynı bebek ve aynı tablo bizi biraz daha ilerlememiz için teşvik ederdi. (…)”
Enis Batur’a Mektuplar ∽ Ankara Yazıları, Bilge Karasu, Hazırlayan: Mesut Varlık
Edebi bir tür olarak mektup, halen kafamda soru işaretleri barındıran bir tür. Mektupların sahibi onu yazan mıdır? Yoksa okuyan mı? Sanıyorum bu soru bugün de geçerliliğini koruyor. En azından benim için… Bu kitap beni, Bilge Karasu’nun şehrine ve evine konuk etti, evin tüm odalarına girip çıktım.
“Sağlıcakla kal tontonum. Diyeceğim vardı daha. Sıcaklık, güzellik üzerine. Bu kadarla kalsın. Sıcaklık, güzellik gene var! Öperim.”
💌 Haftaya görüşmek üzere. Gelecek sayıyı kaçırmamak için abone olmayı unutmayın.
Kitap önerileri için çok teşekkürlerrr! 🌿 Liste gittikçe kabarıyor 🥲😅 Ben de bu seriye bu kitapla katkıda bulunmak istiyorum: Bunu Bi' Düşün - Yazarlık Yaşamımda Gidişatı Değiştiren Anlar, Chuck Palahniuk Çevirmen: Seda Ağar, Düşbaz Kitaplar