Yayıncılığın Kaydı "20'lik":Yasmin Güleç
Sezonun son bölümünde biraz da yayıncılığın kaydı diyoruz ve 20'lik yayınının kurucusu Yasmin Güleç ile kayıt diyoruz.
Herkese merhaba,
Sezonun son bölümüyle karşınızdayım. Yine de adına “sezon finali” demiyorum çünkü bana kalanların da bir kaydını tutup sezonu öyle kapatacağım. Ağustos ayında Substack kanalına özel olarak söyleşiler, dosyalar, haberler ve “ilham” kitleri gelecek. Yani ağustos ayında da buluşmaya devam edeceğiz. Çünkü karıncayız. 🐜
Yasmin ile yaklaşık dört sene önce yayınlarımız sayesinde tanıştık. Dünyanın farklı noktalarında uyuyup uyanırken sık sık online olarak buluşup yayınlarımız hakkında konuşurduk. Artık bazen bir kafede aynı masada çalışıyoruz, ikinci kahveyi içsek mi diye birbirimize bakışıyoruz. Herkes herkese bir telefon kadar elbette ama telefonla konuşurken aynı masada çalışıyor hissini yaşamak işte o 💕 ben. Konuşurken sık sık yayıncılık dertlerini ve güzelliklerini birer kelime ile özetleyip birbirimizi anlayabiliyoruz. Motivasyon verip kimi zaman da eleştiriyoruz. Bu yüzden bu sezonun son konuklu bölümü benim de yazarları arasında bulunduğum
ve ile olsun istedim. Ben sordum ama o da bana merak ettiklerini sormaktan çekinmedi. Yayıncılığın kaydı dediğimiz bu bölümde geçmişe, bugüne ve geleceğe bir bakış attık.İkimizin de temmuz ayında doğmuş olması ve benim artık teknik olarak bir 20’lik olmamam ve “Merhaba 30’larım!” demiş olmamı da konuştuk tabii.
👀 Bakalım neler kayda geçmiş.
Sezon boyunca konuklarıma çocukluklarını sordum seninle bunu hiç konuşmadığımızı fark ettim. Çocuk Yasmin dergi kurcalamayı sever miydi?
“Çocuk Yasmin dergileri kurcalamayı çok severdi. Harçlığımla D&R'a gidip Go Girl alırdım, sayfalarını karıştırıp keser ve kendi defterimde dergiler yapardım. Hayatımdaki bu dergi merakını ve sevdasını, dergicilik ve yayıncılık yapana kadar fark etmemiştim, sonucuna ulaşmadan geçmişte o noktaları birleştirmek çok daha zor oluyor sanırım. Hep dergileri çok sevmişimdir; Vogue'lar, genç kız dergileri ve klasik 2000'ler romantik komedilerindeki dergi karıştırma sahneleri favorimdi.”
Ben hem ortaokul hem de lisede okul dergisinde aktif olarak yer aldım sende de var mıydı böyle sorumluluklar? Lisede yurt dışında gazetecilik okumaya gideceğim kararını nasıl verdin? Sonra da geri döndün benim sevindiğim bir olay bu tabii ama nedenini de dinlemek isterim.
“Lisede ve ortaokulda hep etkinliklerde görev aldım. Organizasyonlarda çalışmak benim işim olmuştu. Okulumuzun münazara etkinliklerinde organizatörlük ve basın ekibinde görev alırdım. O dönemde bu münazaraların gazetelerini çıkararak gazeteciliğe ilgim başladı. Ayrıca, çok sevdiğim İngilizce öğretmenim sayesinde fotoğraf kulübüne katıldım ve savaş fotoğrafçısı olmaya karar verdim. Gazeteciliğe olan ilgim fotoğrafla başladı aslında. Sonra edebiyat derslerinde yazı yazmanın heyecanını fark ettim. Üniversitede ise sosyal bilimler ve gazeteciliği birleştirerek çift anadal yaptım. Araştırmacı gazetecilik, video gazetecilik ve basılı yayın dersleri aldım. Geriye dönüp baktığımda, birçok şeyin aslında lisede kendini belli ettiğini görüyorum.”
"İstanbul'u hep çok sevdim ve her zaman en sevdiğim şehir oldu. Ancak birey olarak farkındalığım ve büyüme halim New York'ta gerçekleşti. 18-22 yaş aralığında ve sonrasında birkaç yıl aralıklarla orada yaşadım. Gençlik algım ve büyüme dönemim New York'ta geçti, bu sayede çok global bir şekilde büyüme şansını elde ettim. Kendimi böyle bir fırsatı yakalayabildiğim için çok şanslı hissediyorum."
"Depremle birlikte birçok şeyin ne kadar geçici olduğunu anladım. Baba tarafım Hataylı, Antakyalı ve oradaki deneyimlerden sonra bu gerçekle daha kolay yüzleşiyorsun. Realite yüzüne çarpıldığında kararını daha net veriyorsun ve ben de burada olduğum için mutluyum. İstanbul'un ve genel olarak Türkiye'nin üretim ve yaratıcılık açısından çok bereketli olduğunu düşünüyorum. Topraklar çok zengin, sadece sulanması gerekiyor. Ben de bu topraklarda bir tohum olmak istedim. Sen de bir tohumsun, ben de bir tohum olayım. Bizi biri sulasın ki güzel çiçekler ve meyveler büyüsün. Sanırım bu konuda bana katılıyorsun."
Sonra üniversiteni bitirdikten sonra yüksek lisansa başladığın dönemde de 20'lik yayını kurmaya başlıyorsun, 20'lik doğmuş oluyor. Üretim Kaydı'yla benzer zamanlar aslında, aralarında bir kaç aylık bir zaman farkı dilimi fark. Yayının çıkış noktası olan “ben n’yapıyorum ya” cümlesi, bana şunu hatırlatıyor, yine Üretim Kaydı'yla birleşen bir nokta, yola neden çıktığını hatırlamak, bunu unutmamak, bir yüzden bu soru çok önemli geliyor bana. O yüzden 20'liğin kurulduğu o günlere gidelim ve şunu seninle konuşalım istiyorum. “Ben n’yapıyorum ya” dedin ve çevrimiçi bir rakı sofrası kurdun. Şimdi yayının kapsamını da genişletiyorsun ama ilk kurulduğu zamana gidip Yasmin'in neler hayal ettiğini senden dinlemek istiyorum.
“20'lik, pandemi döneminde, üniversiteden mezun olduğum ve yüksek lisansımı ötelemeye karar verdiğim dönemde ortaya çıktı. Pandemi, birçok kişi gibi beni de çok etkiledi ve kendime yeni bir hayat kurgulamam gerekti. Hayatımda yaşamadığım bir şey deneyimliyordum ve yaratıcı anlamda tatmin olacağım bir şey yapmam gerekiyordu. Yazmak en sevdiğim ve en iyi bildiğim şeydi. 20'lik, annem, babam ve benim yemek sofrası etrafında otururken fikirlerimi paylaşmamla ortaya çıktı. Hiçbir beklentiyle yola çıkmadım; sadece düşüncelerimi paylaşmak istedim. Bu yüzden çok organik ve içten gelişti. ‘Okuyucu sayısı’ benim için önemli değil; önemli olan kendimi ve başkalarını iyi hissettiren bir şey yapmaktı. Hala bu vizyonla devam ediyorum.”
20'liğin daha kapsayıcı olma adımları nasıl ilerliyor?
“Üretim Kaydı'na konuk olan birçok insan benimle benzer düşüncelere sahiptir. Çağımızın aksine yavaş ilerlemeyi seviyorum. Çünkü bazı şeylerin temelini atmadan hızla yapılan kararlar iyi sonuçlar vermiyor. Bu yüzden kaç kişinin okuduğu önemli değil, 5 kişi de olabilir, 100.000 kişi de. Ben başka bir şeyin peşindeyim. 20'lik olarak yavaş ilerlemeyi seviyoruz. Her şeyi oturtarak, düşünerek, bilerek ve anlayarak yapma taraftarıyız. Kapsayıcılık adımlarını da yavaş yavaş atıyoruz. Gençliğin nabzını tutan bir dergi olmaya çalışırken, İstanbul'da yaşayan yazarlarla çalışıyoruz ve İstanbulluların merak ettiği şeyleri yazıyoruz. Hak odaklı, gençlik hakları ve duruşlarıyla ilgili yazılar çıkıyor. Amacımız bu çemberi genişletmek. Türkiye mozaik bir ülke ve farklı kitlelerin farklı ihtiyaçları var. Bu dengeyi tutturmak zor. Hemen yapacağım deyip farklı şekillerde ilerleyebilirim ama doğru ve içten olmaz. Bu içtenliği yakalayarak devam etmek istiyorum. O yüzden yavaş yavaş deniyoruz.”
Basılı dergiye gelelim. Burada aslında bir kürasyon var. Çünkü onlarca sayı vardı zaten online olarak yayınlanan ve Alıp Başını Gidenler kategorisinde de onlarca konuk vardı. Ama burada bir kürasyon yaptın ve sonra bunu bizim alıştığımız o lise yıllarında baktığımız dergiler gibi bir çekimle birleştirdin ama tabii 20'liğe özgü bir çekimden bahsediyoruz burada. Biraz bu kürasyon ve çekim sürecinden bahsedebilir misin senden rica etsem? Sen bana bunu ilk söylediğinde ben sana; “İmkansız nasıl yapacaksın bunu tek başına” demiştim. Bunu pesimist bir yerden söylememiştim, basılı yayın hepimizin hayali, benim de hayalim, ama ilk adımı atmak zor. Öncelikle bu kararı nasıl aldın? Bu ne kadar zor oldu senin için?
“Sen, 20'liğin en büyük ve en başından beri destekçilerinden birisin. Her zaman yanımda oldun ve bana 20'lik'i sevebilecek insanların varlığını hatırlattın. Senin gibi insanların desteğiyle cesaretlendim ve bağımsız olarak ilk dergiyi çıkarmak istedim. Bağımsız olarak neler başarabileceğimi görmek ve sınırları zorlamak istedim. İnanılmaz bir ekiple tanıştım ve 20'likte emeğin karşılığını bulması gerektiğine inanıyorum. Her zaman telif ödedim, ne kadar az olsa da. Bağımsız bir dergi çıkarmak zor oldu dediğin gibi ama Yağmur Genç, Vesile Türkmen, Can Ekinci, Kaan Ekmekci ve Studio These Days’in desteği sayesinde başardık. Dergi çıkarmak bir ekip işi ve bu insanların inancı ve sevgisi olmadan olmazdı. Biz beraber ruhu olan bir dergi çıkardık.”
🎂 O zaman yeni yaş diyelim mi Yasmin? Pandemide online olarak çok uzaktan başlayan yayıncılık sohbetimiz birlikte medya sponsoru olmaya, etkinliklere birlikte gitmeye derken bir sene daha bitti. Yeni yaşımıza girdik, sen de ben de. Yakın zamanda yayınlarımız da bir sonraki yaşına girecek bu vesile ile şunu sormak istiyorum sana. Yakın zamanda ‘ben n’yapıyorum ya’ dedin mi?
“Ben n’yapıyorum ya, diye kendime sık sık soruyorum. Bu soru, kendimi konumlandırmama yardımcı oluyor. Özellikle çok ekrana baktığım, insanlarla konuştuğum ve sosyal olmam gereken zamanlarda dağılabiliyorum ve yorulabiliyorum. Bu soruyu hem fiziksel olarak konumlandırmak hem de varoluşsal bir yerden sormak önemli. Yirmilerimdeyim ve hayat bana çılgın şeyler yaşatıyor. Bu soruyu sorarak, yaşadıklarımı anlamaya ve içselleştirmeye çalışıyorum. Bazen bu soru sinirle, bazen gerginlikle, bazen de pozitif şekilde soruluyor. Bu soruya hep yer veriyorum. Sen de kendine bu soruyu soruyor musun?”
“Sordum valla Yasmin, seninki kadar sık sık olan bir şey değil, benim için. Yakın zamanda çok yoğun çalıştığım bir hafta vardı ve bir şekilde nasıl oldu bilmiyorum ‘yani bu kadar üst üste nasıl geldi bilmiyorum’ ama kredi kartımda bir problem çıktı, başka kartımda da başka bir problem çıktı, kafe nakit kabul etmedi, limit yoktu, güvenlik problemi vardı bloke oldu vs. derken, sadece bir kahve içmek istiyordum ve o kahveyi bir türlü alamadım! Bir kahve bile alamıyorum, bunu bile çözemiyorum, bu hafta ben niye bu kadar çok çalıştım ki. Ben ne yapıyorum! Bir şirkette olsan istifa etmen çok daha kolay, ‘ben biri için çalışmayacağım artık’ dersin. Burada diyemiyorsun, kendi emeğini hop diye bırakman mümkün değil ayrıca niye bırakasın ki zaten !!! Bu işin maddi olarak kendini sürekli yetersiz hissettirmesinin yanında, o gün kahve alamamak şu an bakınca çok güldüğüm bir olay.”
Peki, iyi ki bu işi yapıyorum dediğin bir an var mı?
“Serbest çalışmak ve kendi patronun olmak her türlü duyguyu barındırıyor. Hem dünyanın en iyi hem de en kötü patronlarıyız. 20'lik bağlamında, 20'liği okuyan ve üretmek isteyen biri benimle iletişim kurduğunda çok heyecanlanıyorum. Kafama estiği gibi yazabileceğim bir platformumun olması beni eğlendiriyor. Yakın zamanda Kırkpınar Yağlı Güreşleri'ne gittim. Bir gece meyhanede otururken yan masadan bir kız gelip ‘20'liği çok seviyorum’ dedi. Bu, Edirne gibi ilk kez gittiğim bir yerde olunca çok mutlu etti beni. Yaptığın işin birinde yansımasını duyduğun her an yüz bin şeye bedel oluyor. O an dedim ki, iyi ki.”
“Burada ek olarak Üretim Kaydı’nın 4.Sezon finalini kutladığımız etkinliğe gelmek istiyorum. Kutlama etkinliğinde birçok şey oldu ve ben bir yayıncı olarak bunu çok güzel hissettim. Biz seninle bu etkinliği uzun süredir konuşuyorduk. Nasıl yapacağımızı, destek alıp almayacağımızı tartışıyorduk. Senin orada başardığını görmek beni çok gururlandırdı ve duygulandırdı. Çünkü bu işi yapmanın zorluğunu biliyorum. ‘Büyük yerler’ seni anlamayabilir ama bu kadar insan bir araya geldiğinde bunun yapılabileceğini gösterdin. Bu etkinliğin bana doğum günleri gibi kutlamaların önemini hatırlattı. Geçen zamanı ve yaptığımız işleri kutlamak gerekiyor. Çünkü bu sektörde kutlanacak çok şey olmuyor. Bu etkinlik bana, yaptığımız işlerin ve bir araya gelen inanılmaz insanların değerini hatırlattı. Sen de bu etkinliği inanılmaz bir şekilde gerçekleştirdin.”
📌 Editör notu: Bu etkinliğimize dair ayrıntılar sezon finali sayısında sizinle olacak. Sizi, yakın zamanda dört seneye baktığım bir bölümle burada sizi karşılayacağım. Etkinliğe dair şu an kısaca söylemek istediğim. Üretim Kaydı'nın değdiği ve değeceği tüm insanlar bir arada olsun “üretim” konuşulsun istiyordum, öyle de oldu. Postane’nin terasında Galata'yı görerek hayal ediyordum bunu ve o da oldu.
“Serbest çalışma dünyası ve yayıncılık dünyası zemini dengesiz. Yani dengesiz bir zemini var, güvenilmez birazcık. Yani kimi zaman çok iyi, kimi zaman çok kötü. Ben artık o zemine trambolin gibi bakıyorum. Zıplıyorsun üstünde ve bence böylece daha eğlenceli kılıyor tüm yukarı ve aşağı düşüş ve çıkışları. Yirmili yaşlarda aslında birazcık bu. Çünkü sana bir güncelleme yükleniyor ve artık büyüksün ama gençsin, yaşam enerjin çok yüksek kimi zaman çok düşüyor. Bunun yaşla sınırlandırmak da yanlış büyük ihtimalle ama bir şey yapma dürtüsü var. Aile evinden çıkmışsın, belki üniversiteyi bitirmişsin, belki üniversiteye gitmedin ama iki ayağının üstünde daha sağlam durabileceğini hissediyorsun. Bacaklarını daha güçlü hissediyorsun. Orada o yapma kararını verebilmek çok çılgın bir şey. Yani Üretim Kaydı'nı başlatmak, 20'liği başlatmak, 20'liği basmak. Dergiyi de nasıl yapmaya karar verdin diye sormuştun. E deneyim bari, dedim ya. Bu dürtü çok değerli bir şey ve bence bunu kaybetmemek lazım. Çünkü günün sonunda ne olacak ki? En kötü ne olabilir? Başladığın yere geri döneceksin. Yani ne olabilir? Bilmem. Bu güzel bir şey bence.”
Burada podcast bölümünden bazı kısımları okudunuz.
Bölümün tamamını Spotify’dan dinleyebilirsiniz.
Ben bayiilerden dergi almayı özledim diyenler için ise 20’lik Dergi No.1 Postane Dükkan’da.
Bu hafta tekrar görüşmek üzere. 🌟