Yumurta kabuğu kadar kırılgan olan aile evleri
Fatma Nur Kaptanoğlu ile ilk romanı Babam, Ev ve Yumurta Kabukları'nın yazma sürecini konuştuk.
Merhaba,
Bu hafta podcast’in ilk sezonunda konuk ettiğim, yazar Fatma Nur Kaptanoğlu ile ilk romanı Babam, Ev ve Yumurta Kabukları’nın üretim sürecini konuşmak için bir araya geldik.
Babam, Ev ve Yumurta Kabukları romanının adını ilk duyduğumda, çocukken haşlanmış yumurta yemeyi sevmediğim “o kahvaltılar” gözümün önüne geldi. Pişerkenki kokusunu ayrı sevmezken -köyde büyüyenleriniz varsa anlayacaktır- aslında oyun arkadaşlarınızın ailesinden bir bireyin sofranızda olmasının rahatsız edici yanı da sofrada sizinle oturur. Kabuğundan kopmak istemeyen o yumurtayı ısrarla pinçikleyerek soymaya çalışmak da şimdilerde bile beni düşündürüyor.
Değiştirmek için parça pinçik ettiğimiz hayatımızın “kabuklarına” dönüp bakmaya cesaret edebiliyor muyuz?
Onları hiç özlüyor muyuz?
Kendimizi nadasa bırakmak istesek, o kabuklar can suyumuz olur mu?
Bir kahvaltı masasına götüren “o kabuklar” roman bittiğinde ise bu sorularla bir arabanın şöför koltuğuna beni bir güzel mıhladı!
“Bir yumurta kabuğunun hikâyesi, yumurta kırıldığında başlar.”*
Babam, Ev ve Yumurta Kabukları, Fatma Nur Kaptanoğlu, Can Yayınları, 2024
Öncesinde bir not ve haberler: Ben bu söyleşiyi hazırlarken bilim dünyası “kabuklara” dair önemli bir haberle sarsıldı. Bu haber zaman zaman ebeveynlerinin anne babası olmak zorunda kalan insanlar için ise yeni bir bilgi değil gibi. 👀
2021'de son öykü kitabın Ateşten Atlamak yayınlandı üç sene sonra ilk romanın Babam, Ev ve Yumurta Kabukları ile okuyucuyla buluştun. Yazmaya başlarken bu bir roman olacak diyerek mi yola çıktın ve bu hacimde bir roman olarak mı düşünmüştün?
Ateşten Atlamak’taki iki uzun öyküden sonra romana yönelişim hızlandı. Zemin hazırladı uzun öyküler. Uzun öyküde yaşadığım haz, tamamlanma, konuya, karaktere olan bakışımın değişimi ve muhtemelen Babam, Ev ve Yumurta Kabukları’nı konusu gereği roman dışında başka bir türe oturtamayışım, ilk romanımı yazmamı kaçınılmaz kıldı. Çok farklı ve tatmin eden bir yazma süreciydi. Özellikle öykücülükten romana geçişte, öykücülüğün bana öğrettiklerini de katarak ilerlediğim için bu tatminlik duygusunu daha emin bir yerden yaşadım. Bir süre romandan devam edeceğimi düşünüyorum.
Biz seninle 2021 yılında podcast için bir araya gelmiştik. Geçen üç dört senede yazar Fatma Nur'un üretim metotları, şekilleri, motivasyonu ve biçimlerinde değişen bir şey oldu mu sence? Sabah insanı olmaya devam mı?
Sabah insanı olmaya devam. Hatta daha erken kalkmaya başladım, özellikle yazma süreci içinde. Hem bir mesai içinde çalışmanın hem de kitap yazmanın etkisi var tabii ki bu erken kalkmalarda. Bu kitapla daha az konumlandığımı, evin birçok noktasında yazdığımı söyleyebilirim. Daha önceki kitaplarımda kendi bölgemden fazla feragat etmiyordum, masamı, köşemi değiştirmekten pek hoşlanmıyorum, ama bu kitap, gerek konusu gerek de sıkışan psikolojim nedeniyle beni hareketlendirdi. Okumalarıma metro yolculukları, öğle araları bile dahil oldu. Kitabın son okuması Bozcaada’da yapıldı mesela. Tam da bu sebeple, kitapla bağım sadece “ev”le sınırlanmadı, adımlarımın beni götürdüğü her yer kitabın da bir şekilde kendini sığdırabildiği yerler oldu.
Romanın son okuması için adaya kaçtığını biliyordum, neden kaçtın ve biraz o süreci anlatır mısın? Bir romanın bittiğini ve kitap olmaya hazır olduğunu nasıl kabulleniyorsun?
Bu aslında tesadüfi. İş nedeniyle Bozcaada’ya gidip birkaç ay kalmam gerekti. Kitabın son okuması ve düzeltileri de Bozcaada’dayken yapıldı. İyi de oldu. Mekân değişiklikleri sıkışılan anlardan ve tekrar eden süreçlerden bizi kurtaran en somut hareket bana göre. Yazdığım hikâyelerin bittiğini kabul etmem, çoğunlukla kafamda oluşturduğum hikâye akışına bağlı kalarak ilerlediğim için çok zor olmuyor ancak tüm kurguyu yazdıktan sonra birden fazla sesli okuma yapmaya çalışıyorum. Okurken takıldığım, zihnimin kendi kendine düzelttiği yerleri tekrar gözden geçiriyorum. Sesli okurken bir çırpıda akıp giden her paragraf, takılıp sürekliliği bozan paragrafları düzeltmem için önayak oluyor. Bir diğer kriterim de bir şeyler eklemektense “çıkartamamak” oluyor. Bir metni genişletmek çoğunlukla mümkün, ancak oluşturduğunuz ve bittiğini düşündüğünüz metnin en önemli referansı o metnin içinden tek bir cümle dahi çıkaramamak. Her cümle yerli yerindeyse ve kafamdaki her şeyi aktarabilmişsem metne, metinle vedalaşıyorum. Yoksa bitirebilmenin sonu yok.
Romanında gençliğinin çocukluğunun geçtiği yerler mekân olarak karşımızda, ister istemez de bu da romanda otobiyografik öğeler olduğunu düşündürüyor. Öyle mi? Bu denge nasıl bir yerde duruyor yazma sürecinde?
Tabii ki. Bugüne kadar yazdığım her metin gibi Babam, Ev ve Yumurta Kabukları da otobiyografik birçok öge barındırıyor. Ancak bir o kadar da kurgu. Sanırım bugüne kadar yazdığım her kitapta bu durumu bir şekilde dengede götürebildim. Kendimi ve yaşamımı daha çok dahil ettiğim metinlerin, benim nezdimde de okuyucu nezdinde de daha farklı bir yerde konumlandığını düşünüyorum.
Girişteki cümle beni çok etkiledi. Yumurtanın hikâyesi kırıldığında başlıyorsa sanıyorum hayatta kırıldığımız çoğu nokta bizim hikâyemizin esas olayı. Burada merak ettiğim şu oldu. Bu cümlenin girişte yer alacağına roman bittikten sonra mı karar verdin yoksa en başından beri var mıydı? Kısaca yazdığın ilk cümle o mu onu merak ediyorum.
Evet, yazdığım ilk cümle giriş cümlesi. Romanı yazmaya başlamadan önce kafamda konumu, karakterlerimi, karakter isimlerimi uzun süreye yayarak düşünüyorum. Özellikle de kitabın adına odaklanıyorum. Bugüne kadar yazdığım her kitapta ilk kitap ismini belirledim. Zaten yola heybem neredeyse taşacakken çıkıyorum. Her şeyim hazır oluyor, isme odaklanıyorum. Sonra ilk cümle başlığı takip ediyor ve giriş sahnesiyle başlıyorum. Yolda fazla sürprizle karşılaşmaktan hoşlanmıyorum ancak yazdıkça benim de yeniden tanıştığım karakterim bazen planlarım dışında çıkıyor, bir zemine oturtabilirsem bu çıkışları, müdahale etmiyorum. Kuralcıyım bu konuda ama esneklik payım her zaman var.
Romanın son kısmı özellikle bir filmin içindeymiş gibi hissettirdi ve “tanrısal bakış açısını” en derinden hissettiğimiz yerdi bence. Romanı bitirip vedalaşmaktan bahsettik biraz ama bu kısmı yazmak, senin tüm bu roman yazım sürecinde nasıl bir yerde duruyor? Çok bekledi mi?
Kitabı yazmaya başladığım ilk andan itibaren en çok heyecanla yazmayı beklediğim kısım, final kısmıydı. Yaslı ve hesaplaşılamayan bir buluşma çünkü o an. Ölüm gerçeği yüze vuruyor, geri dönüşü yok, pişman olmanın ve yüzleşmenin anlamsızlığının en derin anı. Kitap her şeyiyle bir bütün benim gözümde ancak final, başlı başına apayrı bir öykü olarak bile var olabilir. Bu yüzden kitabın en sevdiğim kısmı final kısmı. İkincisi de mastürbasyon sahnesi.
Görsel anlamda da üreten bir insansın kitabın kapağı da senin ürettiğin bir kolaj, kitabın kapak süreci nasıldı? Bu bir de yazın dünyanın aynı zamanda bir görsel düşünme dünyası olduğunu da gösteriyor. Bu roman özelinde bu ikisi arasındaki dengeyi nasıl kurdun. Görselin yazının da önüne çok geçmemesi gerekiyor çünkü.
Kapağın hazırlanma süreci biraz ani gelişti ancak ben her kitabımda “acaba kapağı ben tasarlasam nasıl tasarlardım?” sorusunu kendime sorduğum ve kafamda tasarımı hazırladığım için, süreç bana evrildiğinde pek de hazırlıksız değildim. İçime de sindi. Daha geniş bir zaman aralığında daha farklı sonuçların çıkacağına eminim.
Yine bir görsel sorusuyla devam edeceğim, aslında Homologlar Evi’nden de senin bazı oyunlar sevdiğini biliyorum, deneysel de diyebileceğim hatta. Bu romanın içinde bir fotoğraf var, roman gibi kurgusal anlatı dünyasını fotoğrafla birleştirmek okuyucunun görsel alımlamasına müdahale etmemek amaçlı çok tercih edilmez, senin için o fotoğrafın nasıl bir anlamı vardı ve nasıl romanın içine girmesine karar verdin?
Aslında bu kitapta herhangi bir fotoğraf kullanma amacım yoktu. Kitabın final bölümünü yazdıktan çok kısa bir süre sonra Bozcaada’ya gittiğimde -ki ilk kez gidiyordum- kitapta bahsettiğim köşenin aynısını gördüm. Garip ve benim için anlamlı bir tesadüftü. Karakterin de fotoğrafçı olmasının etkisiyle o köşeyi çekip kitapta kullanmak istedim.
Okuyucularla buluşmalar gerçekleştiriyorsun, senin deyiminle biraz tetikleyici bir kitap bu roman. Bu okuyucu buluşmaları, dijital dünyada okuyucularla bir bağ kurmak, iletişimde olmak bir yazar olarak sende nasıl bir yerde duruyor?
Bu kitap, olumlu ve pekâlâ olumsuz, okuyuculardan en çok dönüş aldığım kitabım oldu. Bazı sabahlar, DM kutumu dolduran, okuyucuların kendi ailesi, babası, ebeveyn çıkmazlarıyla ilgili yaşadıklarını anlatan mesajlar aldım. Kitabı okuduktan sonra dayanamayıp yazanlar, kitaptan rahatsız olanlar, karakterin bazı özelliklerini kabul edemeyen okuyucular oldu. Hepsi benim için kıymetli çünkü bir şekilde hikâyenin, okuyucuyu harekete geçirmesini görmekten memnunum.
Bir sonrakini yazmaya başladın mı yoksa bir süre dinlenmek ve heybeni doldurmak mı istiyorsun?
Fikir aşamasında olan ama bir süredir düşündüğüm bir konu var aklımda, henüz başlamadım. Babam, Ev ve Yumurta Kabukları’nın senaryolaştırma süreci içindeyiz bir yandan. Harika bir ekiple bağımsız bir filme uyarlamak için çalışmalara başladık. Sanırım Babam, Ev ve Yumurta Kabukları’yla tam anlamıyla vedalaştıktan sonra yeni bir yolculuğa çıkmaya hazır olacağım. Şu sıralar heybemi dolduruyorum diyebilirim.
📌 Bu maili yanıtla yaparak adres ve iletişim bilgilerini paylaşan ilk üç kişiye imzalı Babam, Ev ve Yumurta Kabukları kitabını hediye ediyoruz.