Adında "sevgi" geçen bir rock albümü yapmak: Simge Pınar
Podcast'in yeni bölümünde konuğum Simge Pınar. 🎶
Merhaba,
Sıcakların birden gelmesinin beynimdeki etkisi tam olarak şu şekilde 🧠➕🔥:🥵
Beypazarı soda, bademli gazoz, su, ayran, soğuk kahveler de yetmiyor canlar. Bunun kayıtlara geçmesi lazımdı. Havaların ısınmasıyla buralarda yavaştan sezon sonu moduna geçiyor, bilginize.🙃 Temmuz sonuna kadar burada beraberiz. Gelelim bu haftanın bölümüne sezonun 19. bölümünde konuğum müzisyen Simge Pınar. Simge ile ikinci albümü Sevgideğer'in üretim sürecini, sahneleri, klik'in üretimlerini ve sabah sayfalarını konuştuk.
Ece
Simge ile ilk buluşmamız sıcak bir temmuz gününde bilgisayarların başındaydı. Takvimler 2021’i gösteriyordu ve Cevap daha yeni yayınlamıştı. Yıllar önce Güzel Şeyler ile tanıştığımda Simge’nin “güzel” kelimesini albüm adı yapacak kadar cesaretli olmasını sevdim, demiştim. Üretim Kaydı için bu yolculuğa çıkarken kulağımda albümden Baktım Olmadı vardı. Yeni bir hayatın eşiğinde olduğunuzda tüm o sancılar için birden fazla şarkıya sığınırsınız sonra da ikinci bölüm, küçük hakikatler başlar. Güzel Şeyler dördüncü yaşını kutlarken, Sevgideğer iki yaşında.
Bugün de içinde sevgi kelimesi geçen bir rock albümünü zaten ancak Simge yapardı diyorum ve sizi albüme doğru uğurluyorum.
Simge ile tam üç sene sonra kayıt diyoruz, bu sefer karşılıklı bakışarak. Bakalım neler kayda geçmiş.
Podcast’e albüme adını veren Sevgideğer’in hikâyesi ile başlıyoruz. Albüme ismini veren bu şarkının yolun başında mı kendini gösterdiğini yoksa albüme eklenen son şarkı mı olduğunu merak ediyorum ve soruyorum.
“İlk albümüm Güzel Şeyler daha çıkmadan, hatta onun ismini bulmadan önce Sevgideğer'in ikinci albümümün adı olacağını biliyordum. Bunu gerçekleştirebilmiş olmak hakikaten çok mutlu ediyor beni. Tuhaftır ki Sevgideğer ikinci albümüm için yazdığım son şarkı oldu. İlk albümüme Sevgideğer ismi vermememin sebebi de Sevgideğer'i yazmak için daha vaktim olduğunu düşünmemdi.”
“İlk albümden o zamana kadar şarkıyı içimde büyüttüğümü düşünüyorum. Sevgideğer ismi de şuradan geliyor. Bu hikâyeyi anlatmak, bunu tekrar hatırlamak beni çok mutlu ediyor. O yüzden burada da kayıtlı kalsın çok istiyorum. Sevgili Cemil Kavukçu, ben lisedeyken o zamanki lise edebiyat öğretmenimiz Ali Kırkar'ın çok yakın bir arkadaşıydı ve bizim okulumuza imza gününe gelmişti. Onun öykü kitaplarını o dönem okurdum ve kitabı imzalarken ‘Sevgideğer Simge'ye’ diye yazmıştı. Ve ben yıllar sonra kendimi çok iyi hissetmediğim bir gece o kitaba çekilmiştim. O kitaptan bazı öyküleri okumak istemiştim ve kapağı açtığımda ‘Sevgideğer Simge’ye’ yazısını görmek kendimi çok iyi hissettirmişti. Unutmuşum açıkçası Sevgideğer kelimesini. Orada görmek bilmiyorum, içimde bir şeyler uyandırdı ve o gün ikinci albüme Sevgideğer ismini koyacağım dedim. Zannediyorum 2015 ya da 2016 idi.”
"Benim için çok özel,dediğim gibi çocukluğumdan beri çok sevdiğim, duygulandığım bir şarkıyı yıllar sonra ikinci albümümde seslendirebilme şansına erişmek kendimi çok şanslı hissettiren olaylardan biridir."
Albümde yer alan Ay’a gelmek istiyorum. Çünkü bambaşka bir Ay yorumu dinliyoruz ve ben şunu merak ettim, ne oldu da biz bunu bu albüme koyalım diye karar verdiniz? Yani neden Ay, neden bu şarkı? Onu bir dinleyelim mi senden?
“Ay şarkısından hep çok etkilenirdim. 13-14 yaşlarımdayken ‘30'uma geldim, sigaram ağzımda hala’ cümlesi etkilemişti. Hayatımda sigarayı ağzıma koymamışım. 30'uma daha, o zamana kadar yaşadığımın yaşımın bir o kadarı daha var. Ama ben triplere girip çok melankolik bir şekilde bu şarkıyı içimde hissederek yaşıyordum. Yani orada içimde birtakım sigaralar yanıyordu o şarkıyı dinlerken. İkinci albümü yazdığım aşamada, bir yeniden yorum da yapmak istemiştim. Hangi şarkı olur diye düşünürken Barış'a (Demirel) yazdım diye hatırlıyorum. ‘Bu şarkıyı yapsak mı?’ dedim. İkinci albüme koyma gibi bir amaçla değildi bu. Onun da İhtiyaç Molası’nı çok sevdiğini biliyordum. ‘Bu şarkıyı beraber mi söylesek?’ dedim ve beraber söylemeye karar verdik. Sağ olsun İhtiyaç Molası da buna çok sevindi. biraz daha indie pop bir düzenleme oldu. Yine Efe Demiral prodüksiyonunu yaptı. Çok keyifliydi. Klip aşaması da çok gurur duyduğum bir klip gerçekten. İyi ki yaptık.”
Benim on şarkıdan bir seçim yapmam çok zor. Bir de albüm dinlemeyi seven bir insan olduğum için ayrıca zor. Sen de albüm üretmeye devam eden bir insan olduğu için teşekkür ederim öncelikle. Şununla devam etmek istiyorum. Yalnızlık Cesaret İster ile. Çünkü yine ismiyle sound’ı aslında böyle çelişen ama iyi bir çelişmekten bahsediyorum. Zıpladığımız, dans ettiğimiz, burada Efe'nin sona doğru biraz oyunlu bir şeyler yaptığı bir şarkı. Ben bu şarkının da üretim sürecini merak ediyorum. Özellikle söz yazım sürecini duyabilirsem çok mutlu olurum.
“Yalnızlık Cesaret İster, sevgili Doğacan Dilcun Doğan'la beraber sözlerini yazdığımız bir şarkı. Bu şarkı hatırladığım kadarıyla Güzel Şeyler döneminde tohumlarını ektiğim bir şarkıydı. Yalnızlık Cesaret İster fikri oradan geliyordu. Ben genelde şarkı yazarken birtakım fikirlerin etrafında dolaşmayı çok seviyorum. Bir fikrimin olması, anlattığım bir temanın olması ve onun üzerine şarkıyı tamamlamayı çok seviyorum. Onun da teması aslında ‘yalnızlık cesaret isterdi’, şarkıya ismini veren o cümleydi. Ben böyle ilişkiler arasında ya da insanlar arasında da yalnızlığımı arayan ve birazcık durup düşünmeyi seven, kendi başıma vakit geçirmeyi çok seven biriyim. O yüzden de bunu yapamayan, ve bundan çok çekinen insanları gördükçe bu cesarete sahip olduğum için kendimi tebrik ettiğim bir dönem yaşamıştım. Ve onun üzerineydi aslında. Yalnızlığa bir övgü niteliğinde bir şarkı oldu.”
“Üretim aşaması da şöyle oldu. Bu şarkı vardı. Efe bu şarkıyı çok seviyordu. Fakat ben bu şarkıyı bir türlü tamamlayamıyordum. Bir şeyler hep eksik geliyordu bana. Efe de tam tersi, hayır gayet iyi devam yapalım, diye beni çok cesaretlendirmişti. Sonra bir gün sevgili dostum Doğacan Dilcün Doğan'a dedim ki, ‘Dodo’cuğum ben bunu yapamayacağım galiba kendi başıma, hadi bir gün oturalım yazalım beraber.’ O da bana tabii hadi, hadi yapalım dedi. Maçka Parkı'na gidipi, hatta o günden bir fotoğrafımız var, hiç gözümün önünden gitmiyor, piknik yapar gibi o şarkının sözlerini tamamladık. Kendimizi bir partide hayal ettik. Bir anılar partisi dediğimiz bir partide. Çeşitli odalar var, çeşitli insanlar var, çeşitli anılar var. Onlardan kaçıp kendi yalnızlığına tutunmayla ilgili bir şarkı inşa ettik onun etrafında. Çok keyifliydi. Biriyle bir şeyler yazmak benim de o zamana kadar ikinci kez deneyimlediğim bir şeydi.”
Simge ile sık sık sabah sayfalarından bahsederiz. Benim aksime o sabah sayfaları yazma konusunda daha disiplinli. Kayıtlara geçmesi için sabah sayfaları nasıl gidiyor? Diye sordum.
“Sabah sayfaları güzel gidiyor. Zaman zaman bıraktığım oluyor. Ama bırakışlar birkaç gün sürebiliyor en fazla. Sonra bakıyorum ben içten içe bir rahatsızlanmaya başlamışım. Kendimi iyi hissetmiyorum. Sorun ne olabilir acaba? Tamam ben çok fazla yazamıyorum galiba bu ara gibi bir çıkarımla hemen geri dönmeye başlıyorum. Atölyeler düzenledim geçtiğimiz sene. Onlarla beraber de bu Sanatçının Yolu serüvenine çıktığımız için çok taze bir şekilde o heyecanım devam ediyor ve sabah sayfalarını yazabiliyorum.”
Atölyelere devam etmeyi düşünüyor musun? Sana iyi geliyor mu? Şimdi orada bir deneyim aktarımı var. Seninle ilk bölümde de konuşmuştuk. Senin hikâyende de Harun Tekin'in düzenlediği şarkı sözü yazarlığı atölyesi önemliydi. Ben baktığımda Simge, şimdi yol gösteren bir konumuna geçti, gibi hissediyorum. Bu benim çok hoşuma gidiyor. Sen nasıl hissediyorsun atölyelerde, nasıl geçiyor?
“Tam olarak deneyim aktarmak dedin ya bu çok doğru, öyle hissediyorum. Biraz da bunun çok karşılıklı bir akış olduğunu hissediyorum. Ve galiba en çok bu kısmı hoşuma gidiyor. Bu atölyelerde çok yeni insanlarla, benden çok daha genç insanlarla tanıştım. Benimle aynı yollardan geçen insanlarla tanıştım. Sahiden benim de neyi, neden yaptığımı, nasıl yaptığımı düşünme fırsatım oldu. Yani bunu hiçbir şekilde bir metodolojiyle işte şöyledir, böyledir gibi bir birtakım maddelere dökmemiştim daha önce ama burada görüyorum ki aslında ben yıllar içerisinde bir şeyler biriktirmişim, birtakım yöntemler belirlemişim ve bu yöntemler bende işe yaramış. Belki insanlara da ilham olur diye düşünüp aktarma fırsatım oldu. Beni çok besledi. Bana çok iyi geldi. Çok iyi arkadaşlıklar kurdum.”
Efe'yle birlikte “klik” adında müzik prodüksiyonu üzerine bir şirket kurdunuz. Başka müzisyenlerle çalışıyordunuz zaten ama biraz daha profesyonel bir yere taşınmış oldu. Bu şimdi sana nasıl hissettiriyor? Çünkü artık mixing, mastering de senin bir alanın oldu. Buna kendi üretimlerinde de birazdan geleceğim ama taktığın şapkalar arttı ya, nasıl hissettiriyor bu sana onu merak ediyorum?
“Evet yani hakikaten seninle en son konuştuğumuzdan bu yana klik de büyüdü, serpildi. Bir sürü yeni sanatçıyla çalışmaya başladık. O sanatçıların yolculuklarında onların şarkılarına katkılarımız oldu ne mutlu ki. İşin sadece şarkı yazma ya da söyleme tarafında olmayıp, aslında atölye süreci de biraz böyle hissettiriyor, yeni insanların hayatına dahil olmak, şarkılarını büyütmek beni de çok besleyen bir hale geldi açıkçası. Efe'yle beraber bize gelen şarkıları dinlemek, o şarkılar üzerine nasıl daha iyi yapabilirizi konuşmak, o insanların hayatlarına dahil olmak bence bu sürecin en keyifli tarafları oldu. Son zamanlarda daha da fazla müzisyenle çalışmaya başladık. Bazı müzisyenlerin şarkı yazımı aşamalarına da dahil olmaya başladım. Bu bana gerçekten çok ilham verici geliyor. Başkalarıyla beraber şarkı yazma tecrübesi kazanmak bir anlamda. Hem şarkı yazarlığı anlamında hem de mix, mastering anlamında destek oluyorum genel olarak klik şirketimizde.”
Albümün YouTube'daki canlı versiyonlarının mix ve mastering’i senin. Bir albümün süreci başka bir şey ama YouTube'daki kısmın ağırlığı da bir noktada sende olmuş oldu. Bu şöyle geliyor bana sen evet kaydedilirken oradaydın ama kaydedildikten sonra tekrar onlara dönüp bakan ve onu mix ve mastering ile hazırlayan kişi oldun. Bu biraz üretiğin işlere sonra dışarıdan bakmak demek ve bu bence biraz zorlayabiliyor insanı, bu konuda sen ne düşünüyorsun diye sormak istiyorum?
“Canlı performans videoları bizim çok uzun yıllardır hayalimizdi Efe'yle. Çünkü biz evde sevdiğimiz grupların o kadar fazla canlı performans videosunu izliyorduk ki Ve onların bu kadar iyi bir şekilde hayata geçirilebilmesi bizi hep çok güzel hayaller kurmaya itti. Bu albümü de prodüksiyon aşamasında grup arkadaşlarım, sevgili Efe Demiral, Tibet Akarca, Mertcan Bilgin, Zeynep Oktar, Arda Karaburçak ile beraber çalma fırsatımız oldu. Dolayısıyla bu hayali kurmak benim için hep çok kolaydı. Grup arkadaşlarıma çok güveniyorum, onların en iyi şekilde çalacaklarını çok iyi biliyordum ve heyecanlanıyordum... Sonra çok zor oldu aslında. Biraz endişe de duydum o dönem. ‘Nasıl yapacağız? Ayarlayabilecek miyiz?’ Bir de işin maddi tarafı var ama çalıştığım plak şirketi Universal Music’ de bu projeye çok heyecanlandı. Onların da desteğiyle Brossover Stüdyoları'nda sevgili Tuğkun Zeroğlu'nun yönetmenliğinde çok keyifli videolar ortaya çıkmış oldu.”
“Gerçekten çok güzeldi. Çok gurur duyuyorum ve hep beraber bunu gerçekleştirdiğimiz için çok mutlu hissediyorum. Bu anların kaydolması, o dönemin ve oradaki Simge’nin, Efe'nin, Tibet'in, Arda'nın, Zeynep'in, Mertcan'ın kayıt altına alınması çok değerli geliyor. Bunu umarım sonraki albümlerde de gerçekleştiririm aynı ekiple. Dediğin gibi mix - mastering’i ben yaptım o videolarda. Benim için çok öğretici bir süreç oldu çünkü yeni mezun olmuştum ses mühendisliği bölümünden de. Benim de tecrübe kazanmamı da sağladı. Kendi müziğimle tecrübe kazanmış oldum, bu da enteresan oldu tabii ki. Çünkü kendini mix’lemek, kendi kusurlarını duymak, onları düzenlemek kolay bir şey değil.”
Unutama Beni ile devam edelim çok tatlı oldu. Klibi de çok güzel. Ama şunu merak ettim gerçekten. Simge neden bu şarkıyı seçti?
“Unutama Beni çocukluğumdan beri sevdiğim, aslında herkesin muhtemelen çocukluğunda bir şekilde rast geldiği bir şarkıdır. Türkçe müzik tarihinin en önemli şarkılarından biri. Ve olabilecek en ürkütücü beddualardan birini içeren bir şarkı aslında. Buna rağmen inanılmaz bir incelikle ve nezaketle söylenmiş. Yani Esmeray'ın o versiyonunu bir aklına getirsene. O kadar yumuşak, o kadar nazik.”
“O beddua durumu benim hep aklıma takılırdı. Yani ben bu şarkıyı daha öfkeli söylemek isterdim diye düşünürdüm. Bu şarkıya karşı niyeyse öyle bir hissim vardı her zaman. Kariyerimde neredeyse hiç cover yapmadım Ay dışında. Ay da biliyorsun ki çok özel bir şarkı olmasına rağmen çok bilinen bir şarkı değildi. Bir şekilde çok daha eski zamanların hangi şarkısını yorumlamak isterdim diye düşündüğümde Unutama Beni aklıma gelmişti, Efe'ye bunu açtım. Efe bir gece benim Jazzmaster’ımı alıp PJ Harvey'nin müziğinde duyabileceğiniz tarzda birtakım riffler yazdı Unutama Beni’nin altına. Ben de kendimce çok daha sert bir şekilde söyleyince çok hoşuma gitti. Yani bunun bir beddua olarak yeniden hayata geçirilmiş olması. Tabii dinlediğinizde belki yine yumuşak geliyordur sesimin karakteriyle ilgili olarak. Ama ben şarkının beddua tarafını yansıtmayı seçtiğimi düşünüyorum.”