Bir kitap kapağının yolculuğu: Kardelen Akçam
Sezonun ikinci bölümünde konuğum tasarımcı Kardelen Akçam.
Herkese merhaba,
Nasılsınız? sorusunu yine birbirimize sorasımız gelmediği günlerden geçiyoruz.
Böylesi günlerde nedense ben etrafımdakilerin nasıl olduğunu daha çok merak ediyorum. Bugün yayınlanan bölüm eylül ayının son güneşli günlerinde Postane stüdyosunda kaydedilmişti. Sezonun ilk kaydıydı👀
Lafı uzatmadan konuğumla sizi tanıştırayım bu bölümde konuğum kitap kapak tasarımlarıyla tanıdığım, tasarımcı Kardelen Akçam. Kardelen ile ilhamlarını ve bir kitap kapağının tasarım sürecini konuştuk.👀
Ece
Tanıyalım: Akçam, lisans ve yüksek lisans düzeyinde sosyoloji eğitimi aldı. Üniversite yıllarında fotoğrafçılık ve tasarıma ilgi duymaya başladı. 2021-2023 yılları arasında Everest Yayınları'nın kapak tasarımlarını yapan Akçam, grafik tasarım alanında çalışmaya devam etmektedir.
Kardelen ile tanışma hikâyem, “Everest Yayınları’nın kapaklarını bu kadar güzel kim yapıyor yahu!” sorusunu sormamla başladı. Öyle ki kütüphanemde olmasına rağmen arşivimde bu kapakla da yer almalı deyip, Abdülhak Şinasi Hisar’ın kitaplarını tekrar almışlığım var.👀 Merakla okuduğum Perec’in son iki kitabının kapağı da yine onun ellerinden. Özellikle Hatırlıyorum kapağı bir afiş gibi odama asasım gelen tasarımlarından. Bakalım, Kardelen ile ilhamlarını ve bir kitap kapağının tasarım sürecini konuştuğumuz podcast’ten neler kayda geçmiş.👇🏻
Kardelen’in görsel dünyaya merakı pek çoğumuz gibi 36 pozlu fotoğraf makinasını eline almaya başladığı çocukluk yıllarına dayanıyor. Okulca gidilen Çanakkale gezisinde bir arşivci edasıyla her anı yakalamış. Daha sonra Sosyoloji eğitimi alan Kardelen’e ilk sorum neden tasarım okumadığı üzerine oluyor.
“Lisede ben grafik tasarım diye bir şey bilmiyordum açıkçası. Ya da bir resim yapma arzum da yoktu, güzel sanatlara dair fikrim de yoktu. Edebiyat ve sosyoloji vardı hep hayatımda. Tercih dönemimde de sadece sosyoloji yazmıştım. En çok istediğim şey buydu.”
Sonra tasarımla yolunun buluşmasını ise şöyle anlatıyor.
“Dediğim gibi fotoğraf geliyor yine burada, asıl mesele. Üniversitede kulüpler olur ya, yine orada fotoğrafçılık kulübündeyim. Herkesin DSLR makinesi var, benim yok o sırada ama bir şey yapmam lazım. Ben böyle fotoğraf tarihi araştırmaya başladım, bir yıl boyunca bir sürü fotoğrafçı öğrendim. Daha sonra bir şey üretmek istiyorum, bu sırada kolaj diye bir şey öğrendim. Fotoğraflarla, yani bu öğrendiğim fotoğraflarla kolaj yapmaya başladım. Bu böyle yıllarca sürdü, bu sayede photoshop kullanmayı öğrendim. Sonra yüksek lisansa gelince ders dönemi bitti, teze başladım, yine bir şeyler yapmak istiyorum. Bu kolajları bir kitap kapağı olarak hayal etmeyi düşündüm bu defa, bir yıl neredeyse sevdiğim kitaplara kapak tasarladım ve bunları paylaştım.”
Bir kitap tasarımında onu etkileyen ya da tasarımda zihninde beliren nedir sorusuna ise şöyle yanıt verdi.
“Tipografiden çok etkileniyorum. Zaten çok önemli ama rengin kullanış biçimi beni daha etkiliyor yani duygusal olarak da. Mesela pembeyi çok severim tasarımda fakat pembe toplumsal sınırları fazlasıyla çizilmiş, bir yere hapsedilmiş bir renk. Feminen, çocuksu, tatlı, uysal gibi kategorileri var fakat pembenin çok cesurca kullanıldığı, tüm bu belirlenimlerin karşısında yer alan tasarımlar var. Bunları görmek daha heyecanlandırıyor.”
Konu Perec’e tabii ki geldi.
“Perec benim okumayı çok sevdiğim bir yazar fakat Perec okumayı seviyorum demek de biraz riskli gibi. Öyle kolay hazmedilen, anlaşılan bir yazar değil. Kesinlikle de öyle de anlamamışımdır fakat onun mekânla ve görmeyle olan ilişkisi ilgimi çekiyor benim aslında. Özellikle Mekân Feşmekân ve bu iki kitaptan biri olan Hatırlıyorum bunu çok aleni olarak görebileceğimiz kitapları. Perec kapağının da onun düşünme ve yazma biçimini biraz yansıtması gerek. Bu yüzden daha deneysel iki kapak diyelim.”
Tasarımcıların üretirken zorlandığı dinamikleri de konuştuk.
“Bazı işler arada bir sahiden çok uzuyor. Özellikle büyük bir yayınevindeyseniz fakat bunun dış etkenleri de çok fazla çünkü siz bir işle uğraşırken peşinizden sürüklenen, sizi tutup çeken başka işler de var. En azından zihninizde de var, şuna geçmeliyim, bunu yapmalıyım, daha hızlı olmalıyım gibi.”
Tasarım ilerlemediğinde ise ondan uzaklaşan tarafta olduğunu dile getiriyor.
“Ben uzaklaşan taraftayım. O işi tamamen unutmaya, tabii bu esnada boş durmak değil, diğer işlere yöneliyorum. Daha sonra bu uzayan işi sıfırdan bir şeymiş gibi, hiç çalışmamışım gibi tekrardan bakınca bir şekilde kotarıyorum.”
İlhamları:
Keşke ben yapmış olsaydım dediği kitap kapağı: Yoko Ogawa, The Memory Police
“Yoko Ogawa’nın Hafıza Polisi diye bir kitabı var. Türkçe’ye de çevrildi, ben onun İngilizce kapağını inanılmaz beğeniyorum. Birkaç yıl olmuştur göreli, hâlâ çok sevdiğim bir iş. İşlerini takip ettiğim yayınevleri de And Other Stories ve New Directions en sevdiğim yenilikçi yayınevleri. İsim olarak da Matt Dorfman en çok dikkatimi çeken tasarımcı.”
Bölümün tamamını Spotify’dan dinleyebilirsiniz.👇🏻
🗓️ Üretim Kaydı öneriyor
Kitap: Bilinç Tene Kuşanınca Günlükler, Susan Sontag’ın 1964-1980 yılları arasında yani otuzlu-kırklı yaşları boyunca tuttuğu günlükleri içeriyor.
Film: Geçtiğimi sayıda "Bir arada izlemek, birlikte hatırlamak" başlığıyla Engelsiz Filmler Festivali’ni konuk almıştık. Festivalden izleme önerileri ve
Festivalin yönetmeni Kıvanç Yalçıner ve program koordinatörü Kaan Denk ile söyleşiyi bağlantıdan okuyabilirsiniz.
Söyleşi: Kültigin Kağan Akbulut, Adila Laïdi-Hanieh ile İsrail-Filistin savaşını ve Filistinli sanatçıların durumunu konuştu. Argonotlar’da.
Podcast: 20’lik podcast’in son bölümünde Ülker Zeynep Çolak, büyüdükçe değişen mekânsal farkındalığını, çocukluk fotoğrafı üzerinden anlatıyor.
💌 Haftaya görüşmek üzere.