Defteri sanat eseri olarak düşlemek ve üretmek
Nom Atölye'nin üretimlerine odaklanmaya devam ediyoruz. Açık Defter katılımcılarından Nazan Tekes, İrem Gözü ve Toprak Serdar ile defteri sanat eseri olarak düşlemek ve üretmek üzerine konuştuk.
Merhaba,
Nom Atölye’nin üretimlerine odaklanmaya devam ediyoruz. Bu hafta, Açık Defter projesinin ikinci edisyonuna katılan üç isimle bir aradayız: Nazan, İrem ve Toprak. Eylül ayında duyurulan bu çağrıya katılan sanatçılar, defteri yalnızca bir araç olarak değil, başlı başına bir üretim alanı ve ifade biçimi olarak ele aldılar.
Açık Defter sürecinde, her bir katılımcı kendi pratiğine özgü yollarla defteri düşündü, şekillendirdi ve doldurdu. Bu söyleşide onların defterle kurduğu kişisel ilişkileri, üretim süreçleri ve deftere yükledikleri anlamlar üzerine konuştuk.
Cumartesi günü aynı projeden üç isimle burada olacağız.
🤝 Tanışalım 🤝
Toprak Serdar, Bilkent Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü’nde öğrenimine devam etmektedir. Sanat pratiğini ağırlıklı olarak defterler üzerine şekillendiriyor. Asemik yazı, farklı baskı teknikleri, mürekkep kullanımı ve kâğıt yüzeyinin zedelenerek oluşturduğu dokularla çalışıyor.
İrem Gözü, sanat pratiğinde “DollieBunnypie” adını kullanıyor. Bilkent Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü mezunu olan sanatçı, çalışmalarını Ankara’daki atölyesinde sürdürüyor. Geleneksel ve dijital medyayı bir arada kullanarak, kişisel hafızası ve kolektif bilinçten beslenen işler üretiyor. Sevimli ama tuhaf karakterler aracılığıyla düşsel dünyalar kuruyor.
Nazan Tekes, bir süredir “brenazan” mahlasıyla illüstrasyonlar üretiyor. Lise ve üniversite eğitimini muhasebe, iktisat ve insan kaynakları alanlarında tamamladı. O dönemlerde çizim, sıralara karaladığı yüzlerle hayatının ayrılmaz bir parçası haline geldi. Zamanla bu karalamalar kendine özgü bir dile dönüştü ve Nazan bu dili hem sokakta, hem dijitalde hem de defterlerinde kullanmaya başladı. İşleri bazen sokaklara taşarken bazen de defterlerde gizli kalıyor.
Defter, üretimlerinizde ya da üretim süreçlerinde sizin için zaten bir form/mecra olarak var mıydı? Yoksa “Açık Defter” atölyesiyle birlikte mi dahil oldu?
İrem: Defter her zaman üretim sürecimin bir parçasıydı. Aynı anda birkaç defter kullanıyorum. Yanımda taşıdığım, gittiğim yerleri çizip notlar aldığım defterlerim var; bir de daha özenli kullandığım, kaliteli kağıtlı olanlar. Ama bu atölyeyle birlikte, bana özel hazırlanmış bir defterle çalışmak yeni bir deneyimdi.
Nazan: Defter, benim için zaten üretimimin merkezindeydi. Ne zaman içimde bir şeyler sıkışsa ya da kafamda bir şeyler dönmeye başlasa, elim deftere gider yazar çizer dururum. Her zaman bir defterim olur; ilk sayfasına o seneyi mutlaka yazarım. O yıl boyunca yaşadığım her şeyi, hissettiğim her duyguyu o deftere işlerim yani Nom süreciyle hayatıma girmiş değil ama o süreç sayesinde defterle ilişkim daha bilinçli, daha özel bir boyuta taşındı diyebilirim.
Toprak: Lisede defter tutmaya başlamıştım. Bundan öncesinde ise genelde A4 kağıt seviyordum. Deftere geçişimin temel nedeni ise defterin hem özgürlükleri ve kısıtlamaları ile ilgili.
Defterin kendisini bir düşünme/üretme alanı olarak kurgulamak, sizin için nasıl bir üretim pratiği doğurdu?
Nazan: Defter bana bir boşluk tanıyor, hata yapabileceğim, denemeler yapabileceğim, içime bakabileceğim bir alan. Zihnimi susturamadığım zamanlarda bile defter sayesinde bir nefes aralığı bulabiliyorum. Bir kelimeyle başlayan sayfa bir illüstrasyona, bazen bir çizgi yazıya dönüşüyor. O özgürlük hâli üretim pratiğimin en değerli tarafı oldu.
Toprak: Benim için defter bir “düşünme” alanından çok “düşünmeme” alanı. Genellikle bir eserin sergilenme biçimi, eserin kendisinden daha fazla öne çıkıyor. “Medium is the message” yaklaşımıyla, defterler hem eseri hem de onun sunumunu aynı anda barındırabilen nadir mecralar. Eserin kendisiyle birlikte sunum biçiminin de tamamlanmış olması bana çok çekici geliyor. Ayrıca bir hikâye kurmaya ya da kavramsal çerçeve üretmeye zorlamadan çalışabilmek beni rahatlatıyor.
İrem: Bu defter sayesinde uzun süredir aklımda olan bir projeye geri döndüm ama onu tamamen deftere göre yeniden düşündüm. Yalım’a defteri üretirken özel kağıtlar kullanmasına gerek olmadığını, elinde ne varsa onunla yapmasının benim için daha anlamlı olacağını söyledim. İç tasarımını da tamamen kendisine bıraktım. Böylece süreç sadece bana değil, defterin malzemesine ve yapısına da ait oldu. Bu da üretimi daha kişisel ve deneysel bir hale getirdi.


Üretimin hem bireysel hem kolektif olarak algılandığı bu atölye deneyiminde üretmek, bireysel pratiğinize nasıl bir ritim kazandırdı? Sanatçı kimliğiniz hakkında size neler düşündürdü?
Toprak: Defterleri seven başka insanlar olduğunu görmek çok güzel açıkçası. Sanırım herkesin defter konusu etrafında toplanması ve konuşması beni güvende hissettirdi. Normalde kullandığımdan çok daha fazla malzeme ve teknik kullandım.
İrem: Bireysel üretip sonra bunu başkalarıyla paylaşmak benim için çok keyifliydi. Sanatçı arkadaşlarımın defterlerine bakmak ve fikir alışverişi yapmak üretimime nefes aldırdı. Okul zamanlarındaki o karşılıklı beslenme halini yeniden hatırladım. Sürekli yalnız çalışmak yerine zaman zaman böyle paylaşımların ne kadar iyi geldiğini hatırladım.
Nazan: “Açık Defter” süreci bana üretmek için bir zaman tanıdı. Kendi işime hep “bir ara yaparım” dediğim dönemden çıkmamı sağladı. Her buluşma öncesi bir şeyler üretmem gerektiği için ister istemez bir ritim oluştu. bu da üretimimi düzenli hâle getirdi. Aynı zamanda diğer katılımcıların süreçlerini görmek, onların paylaşımlarını deneyimlemek beni hem motive etti hem de yalnız hissettirmedi. Sanatçı kimliğimle kurduğum ilişkiyi derinleştirdi diyebilirim, çünkü sadece “çizen biri” değil, gerçekten “üreten biri” olduğumu tekrar hatırlattı. Bu yolculuk için Nom’a çok teşekkür ederim.
Nazan, bu atölyeden çok önce senin dolu bir defterinin satın alınmak istenmesiyle deftere bakışının değiştiğini biliyorum, bu bakış açının değişme sürecinden biraz bahseder misin?
İki (belki üç?) yıl önce defterimi bir iş insanına sattığımda, aslında sadece bir defter satmamıştım. O defterin karşılığıyla Ankara’ya taşındım. İlk kez kendime ait bir hayat kurabilme cesaretini o defter sayesinde buldum. Ama o an geldiğinde içimde karmaşık duygular vardı. Defteri teslim ettiğimde, hayatımdan bir parçayı satmışım gibi hissettim... İlk başta biraz üzüldüm; sanki günlüğüme bir yabancıyı sokmuşum gibiydi. Ama sonra fark ettim ki o defterin karşılığında aldığım şey sadece para değildi: yepyeni bir şehir, kendi ayaklarımın üstünde durduğum bir hayat ve ilk kez hissettiğim özgürlüktü. Ergenliğimden beri hep defter tutarım. Ama o defterimle ayrıldıktan sonra, defterlerin bendeki yeri başka bir derinlik kazandı. Geri dönüp eski defterlerime baktığımda sadece çizimlere değil; o an ne hissettiğime, kim olduğuma ve neleri dert ettiğime de bakıyordum aslında. Defter sayfaları, hafızamın birer parçasıydı. O günden sonra deftere daha bilinçli, daha sıkı tutundum. Çünkü artık biliyordum ki bir şeyler üretmekten çok daha fazlasıydı bu: Kendimi korumak, hatırlamak ve yönümü bulmak için bir yoldu.


“Açık Defter”de ürettiğin defterdeki tekniklerle çalışmak, üretimini nasıl dönüştürdü? Bu teknikleri bir arada kullanmak, anlatım gücünü nasıl etkiledi?
Defterimde genellikle renkli akrilik kalemlerle siyah ince uçlu tükenmez kalem kullandım. Bu iki malzemeyi birlikte kullanmak, beni hem biçimsel hem de tematik olarak daha net ve güçlü bir dile yöneltti. Renklerin blok etkisiyle çizgilerin keskinliği birbirini dengeledi. Özellikle içime sinen bir defterle çalışmak, her çizgiyi daha bilinçli atmamı sağladı. İlk başta kıyamadığım o deftere yavaş yavaş alışmak, üretim sürecime duygusal bir derinlik kattı.
Defterle Düşünmek: Nom Atölye
Nom Atölye’yle tanışmam Borderless Artbook Days 2024’te olmuştu ama aslında defterlerini daha önceden biliyordum sadece kullanıcısı değildim. 2024’te ilk Nom Atölye defterimi edindim ama bazı defterler vardır ya, içine yazmak bile cesaret ister. Sanat eseri gibidir en kıymetli kelimelerini saklamak istersin, sayfalara yakışır cümleler kurabil…
İrem, günlük notlar, çizimler, kolajlar arasında kurduğun ilişki, üretim biçiminde nasıl bir süreklilik sağladı?
Defteri baştan sona gitmeden, aralardan sayfalar seçerek doldurdum. Genelde sol elimle, kafamı dağıtmak için çizdiğim, bir amaca hizmet etmeyen makineler yaptım. Ama bazen arkadaş ortamında “Ne makinesi çizeyim?” diye sormak, saçma fikirler bulmak ve onlar üzerinden ilerlemek de süreci eğlenceli hâle getirdi. Sevmediğim çizimleri kapamak için farklı yöntemler denedim; kolajlar yaptım, parçalar ekledim. Bu da sayfalar arasında görsel bir bağ kurdu ve defter kendi içinde dağınık ama tutarlı bir dokuya dönüştü.


Sürekli tekrar eden karakterler ya da motiflerle çalışmak sana ne tür bir anlatı kurma biçimi sundu?
Başta sadece kafamı dağıtmak için çizdiğim makineler zamanla defterin içinde sessiz bir anlatıya dönüştü. Tekrar eden formlar sayesinde defter bir şirket envanteri ya da iş defteri gibi hissettirdi. Bu şirkete de “Bunny Business Machinery” adını verdim.
Süreç boyunca sizi en çok zorlayan ya da dönüştüren ne oldu?
Toprak: Zaman yönetimi. Defter dışında da birçok işle uğraşıyorum. Ama aslında en yoğun dönemlerde doldurduğum defterlerin daha nitelikli olduğunu fark ettim. Bu baskı, üretimi olumlu yönde etkiliyor.
Nazan: Deftere başlamaktı. Nom'un benim için hazırladığı, tam da hayal ettiğim gibi olan o deftere ilk çizgiyi atmak çok zordu. Yanlış yapma korkusu beni tuttu, önce kendi defterimde eskizler yapıp öyle aktarmam gerekti ama bu korkunun kendisi bile beni dönüştürdü. Çünkü zamanla fark ettim ki, o "yanlış" dediğim şeyler de bu sürecin parçası. Onlar da üretimin bir katmanı. o çizgileri atmaya başladıktan sonra gelen akış hissi, beni hem rahatlatan hem de geliştiren bir şey oldu.
İrem: Beni en çok zorlayan şey sürekliliği sağlamaktı. Bu atölye olmasaydı, o defter muhtemelen ara sıra açıp bir şeyler ekleyip kapadığım bir defter olurdu. Kalınlığı yüzünden Yalım’a bolca sitem ettim ama bir yandan da bu sayede yarım bırakma alışkanlığımı kırmış oldum. Sonuna kadar doldurmak hem zorlayıcı hem de dönüştürücüydü.
Kimin defterine bakarak tüm gününüzü geçirmek isterdiniz?
Toprak: Horst Janssen. Grafik dil olarak bazı açılardan benziyoruz.
İrem: Defterine bakmak isteyeceğim çok fazla sanatçı var; en ünlüsünden en az bilinenine. Ama şu sıralar, makine çizimlerimin gitmesini hayal ettiğim yere çok yakın bir dünya kurduğu için Barış Çavuşoğlu demek istiyorum. “Evim Yuva” sergisini ne yazık ki fiziksel olarak göremedim ama fotoğraf ve videolardan bile çok etkileyiciydi. Bu sergide makineyi hem fiziksel bir nesne hem de metafor olarak kullanma biçimi beni çok etkiledi. Zaten bir süredir takip ettiğim bir sanatçıydı ama bu sergiyle beni iyice içine çekti. Resmen hayalimdeki şeyi yapmış gibi hissettirdi.
Nazan: ShinYeon Moon’un defterlerine bakmayı çok isterdim, bir illüstratör olarak, shinnyoni’nin hem form hem de içerik açısından defteri nasıl bu kadar bütünlüklü kurguladığını görmek, çok heyecan verici olurdu.
Açık Defter hakkında daha fazla bilgi almak için Nom Atölye’yi takip edebilirsiniz.