Sahnenin tam ortasında kaydediyoruz: Onur Özaydın
Podcastin yeni bölümünde konuğum oyuncu Onur Özaydın, tüm podcast kanallarından dinleyebilirsiniz.
Herkese merhaba,
Sezonun 9. bölümüyle karşınızdayız. Eylül’den bu yana zaman nasıl bu kadar hızlı geçti. İnanın ben de bilmiyorum.🤷🏻♀️
Bu bölümde konuğum, birçoğumuzun Öyle Bir Geçer Zaman Ki'de Cengiz olarak tanıdığı oyuncu Onur Özaydın, kendisi son zamanlarda ekranda Yargı'nın Osman'ı olarak karşımızda. Aynı zamanda sahnede üç oyunda birden yer alıyor bunlardan biri de kendi yazdığı ve oynadığı tek kişilik oyunu “Sıfır Telaş”. Bu bölümde Onur'la oyunculuk kariyerini, sahnede olmayı ve set anılarını konuştuk.
Ece
Geçtiğimiz yıl Alan Kadıköy’de izledim Sıfır Telaş’ı, neon tabelası, beyaz bir kağıda yazılmış “on air” kelimesi, Yamaç’ın telefon konuşmaları hepsi bana tanıdık. Üretim Kaydı’nı evde kaydettiğim günlere gittim. Üstelik tüm bu podcast sürecine başlamadan evvel dedemi kaybedeli de yeni olmuştu. Oyun çıkışı Onur’un yanına gidip podcast davetinde bulundum o da kabul etti.
Eşi ve kızıyla İstanbul’da yaşayan Yamaç, dedesinin ilerleyen rahatsızlığında yanında olabilmek için bir haftalığına Gelibolu’ya gider. İstanbul’a dönme hazırlığındayken oranın yerel bir radyosunda program yapma teklifi alan Yamaç için şimdi yeni bir dönem başlar. “Ben Yamaç Ulaş. Sizleri bir günden alıp diğer bir güne sağ salim teslim edebilmek için mikrofonun başında yerimi aldım, hazır bekliyorum. Yamaç Ulaş’la Sıfır Telaş başlıyor!”
Onur aynı zamanda televizyonda uzun zaman sonra severek takip ettiğim “Yargı” dizisinde Osman olarak yer alıyor. İlk sezonda Osman’dan nefret ederken bu sezon ölmesinden korktum. Hâliyle karakterin dönüşümünü podcast’te konuştuklarımızın arasındaydı. Bakalım neler kayda geçmiş.
Onur’un çocukken oyunla arasının nasıl olduğuyla başlayan sohbetimiz oyunculuğa nasıl karar verdiği ve ilk sahne deneyimiyle devam ediyor. Çocukken oyunu da oynamayı da çok seven Onur, bugün de oğlu Uzay’la yine oyunla çok yakın bir ilişkide. Lisede tiyatro kulübüyle başlayan hikâyesi sahnede uzun yıllar devam etmiş. Üniversitede bu alanda eğitim almasa da sahneden hiç uzak kalmamış Onur.
“Lise sondan beri her 27 Mart’ta Amatör Tiyatrolar Çevresi bünyesinde tek kişilik performanslar yapıyordum. Oradan gelen beğeniyle beraber, insanların söylediği güzel şeyler de beni yönlendirdi oyunculuğa. Ben İktisat okurken Masal Gerçek Tiyatrosu’ndayım, çok severim Reha Bilgen başındaydı, hâlâ devam ediyorlar. Türkiye’nin ilk özel çocuk tiyatrolarından biridir. İlk oraya girdim ve 18 yaşında profesyonel olarak, sigortalı bir şekilde tiyatrodan para kazanmaya başladım.”
Sonrasında pek çoğumuz Onur’u Öyle Bir Geçer Zaman Ki’nin Cengiz’i olarak tanıdı. Ayten’e platonik şekilde aşık ve Ahmet’in yoldaşı. Hem diziye nasıl dahil olduğunu konuştuk hem de o yıllara dönüp baktığında oyunculuğunda kendini eleştirdiği bir nokta var mı? Diye merak edip sordum. 👀
“Olmaz olur mu ya? Var! Birinci sezonda Cengiz’in aşık olduğu Ayten diye bir karakter vardı o da Berrin’in, başrol genç kızımızın en yakın arkadaşı. Cengiz Ayten’e karşı bir aşk besliyor sonrasında ve Ayten’le konuşmadan önceki sahnede bir yürüyüşüm var, yani bir insan ne kadar kötü yürüyebilir ya! Yürüyeceksin alt tarafı yani. Herhalde orada yürümeyi oynuyorum yani bir tuhaf bir yürümüşüm. Şimdi bile bakınca, ne yapıyorum ben ya? Orada diyorum mesela. Ama sevdiğim de sahneler var. Hani, aferin Onur! Diye düşündüğüm sahneler ki biz normalde çok beğenmeyiz aslında kendimizi. Genelde öyledir, izlemeye bile tahammül edemeyiz.”
“Paçavraya sarılıysa günah, saman çöpü bile deler geçer onu.” Kral Lear, Shakespeare
Onur, Kral Lear’da Edgar olarak uzun yıllar sahnede yer aldı. Aynı oyunda Üretim Kaydı’nın konuklarından Efe Tunçer ve Nazlı Bulum da yer alıyordu.👀 Haluk Bilginer’le sahne ve kulis paylaşmak her oyuncu için çok özel bir yerde. Onur oyunculuğa başladığı ilk yıllardan beri sürekli Oyun Atölyesi’nde vakit geçirdiğini dile getirirken oyuna dahil olma hikâyesini de paylaştı. Detaylar podcast’te.
“Haluk abi ile çalışmak benim oyunculuktaki en büyük hayalimdi. Bütün oyuncular için bence Haluk abi ile oynamak oradaki en büyük şanstı bizim için. Muharrem Özcan’ı da çok severim. Oyun Atölyesi benim zaten çok sevdiğim bir tiyatro ama oyuncu bazlı düşündüğünde her oyuncu için oradaki en güzel ve en büyük şans Haluk abi ile omuz omuza sahnede olmaktı. Hayalini kurduğum bir şeyi nasıl bu kadar erken başıma geldi, herhalde öleceğim falan diye düşünmüştüm. Bu benim başıma böyle 33’lerde, 32’lerde falan gelince dedim ben herhalde 40’ta giderim.”
“İnsanların, ölsün desen gıklarının çıkmayacağı bir karakterdi Osman birinci sezonda özellikle. İlk bölümlerde yediği haltlar malum ama orada bile ben Osman’ın kendi içinde haklı sebeplerini bularak oynamalıyım ki inandırıcı olsun ve onu sevmem gerekiyor diyerek yaklaştım. Hâlâ da öyle, çok seviyorum. Osman’la beraber bir yolculuğa çıktık, devam ediyoruz. Öyle Bir Geçer Zaman Ki’den sonra aynı etkiyi gördüğüm iş bu iş oldu. 14 yıl geçti, o yüzden Yargı’da Osman’ı oynamak benim için ikinci bir şans oldu televizyon kariyerimde.”
Onur, son zamanlarda epeyi güldüğüm BluTV’de yer alan komedi dizisi Prens‘te Lord Orion’u canlandırıyor. Klişe bir soru gibi duyulsa da sette gülmeden nasıl çektiklerini sordum.👀 Çünkü ben boğulmamak için yemek yerken izlemekten vazgeçtim.
“Benim dalağım çok düşük Ece. Olacak iş değil, dalağı düşük bir insanın yapmaması gereken tek bir şey var hayatta, o da oyunculuk. O kadar düşük ki dalağım, çok uğraşıyorlar benimle. Ama bazen ben gülüyorum diye, Giray da (Altınok) özellikle üstüme geliyor. Ben zaten gülüyorum, biliyorsun arkadaşım neden üstüme geliyorsun! Bir oyuncunun hayranı olduğu işte oynaması çok tuhaf bir şey. Ben orada Orion olarak varım sözde, Prens ile Orion olarak konuşmalıyım ama Prens’i izleyen Onur’u bırakamıyorum ki o sırada! Öyle olunca da ben birden gülmeye başlıyorum ve kesiyoruz yani. Defalarca kaç tekrar alıyoruz.”
Gelelim, Direklerarası Seyirci Ödülleri’nde “Özgün Yeni Oyun” Ödülü’nü alan Sıfır Telaş’a. Oyunu yazan Onur, yönetmeni ise Doğu Yaşar Akal. Önce oyunun yazma sürecinden sonrasında da sahnede ona eşlik eden Mithat dedenin Arzu Türk’ün ellerinden nasıl çıktığını ve Özdemir Egemen makyajıyla tamamlanan üretim sürecinden bahsediyoruz. Dekoru taşıma ve araba anılarını da ekliyoruz tabii.
“2009 yılında, ben yüksek lisanstan mezun olduktan sonra arkadaşım Ahmet Varlı ile beraber Tiyatroperest isimli bir tiyatro kurmuştuk. Benim de mezuniyet tezim Hayvanat Bahçesi Masalı oyunundaki Jerry rolüne hazırlanma sürecimdi. Bu kadar öncesinden almamın nedeni ise şu; Biz Hayvanat Bahçesi Masalı’nı Tilbe Saran’ın da teşvikiyle biletli olarak seyirciye oynamaya karar verdikten sonra Tiyatroperest’i kurmuş olduk. Afife Ödülleri’nde biz Ahmet’le Genç Kuşak Başarılı Sanatçı ödülünü almıştık ki o zaman şöyle de bir durum vardı; Küçük salonlar değerlendirilmiyordu fakat jüri bizi izledikten sonra o yönetmeliği değiştirdiler ve bizim o oynadığımız yıldan itibaren küçük salonlar da değerlendirmeye girmeye başladı. Sonra Özlem Zeynep Dinçsel, bayılıyoruz kendisine, Özlem Zeynep Dinçsel bizim yanımıza geldi, biz Ahmet, ben Zeynep üçümüz ortak olduk. İkinci oyunumuzu yaptık, sonra yollarımız ayrıldı. Benim tek kaldığım noktada Sıfır Telaş tam olarak o dönemde çıktı. Oyun oynamak istiyorum, deli gibi yabancı metinleri, çevirilerini okuyorum. Birini bulmak ve onun programına ayak uydurmak ve hali hazırda benim programım varken ve yeni baştan bir ilişki kurmaktı. Bir oyuncuyla çalışmaya başlayacağın süreç de sanki böyle romantik bir ilişkiye başlayacağın zamanki gibi oluyor. Çok fazla ince eleyip sık dokuman gereken yani ucunun nereye çıkacağını bilemeyeceğin dipsiz bir kuyu yani.”
“Bir sürü oyun okudum tek kişilik. Ne zaman ki böyle okuduğum hiçbir şey beni tam olarak tatmin etmedi, dedim ‘Onur sen ne oynamak istiyorsun? O zaman sen yaz.’ Böyle bir yazar kimliğim de yoktu o zamana kadar. Kendimce hep bir şeyler karaladım ama bitmiş bir şeyler yoktu. Aslında zorunluluktan doğdu. Diğer yarım kalan şeyler gibi olmadı, hep bu hikâyeye geri dönmek istedim. Sonra bir baktım aa bir buçuk saatlik bir oyun çıkmış ortaya.”
“Biz Mithat dedeyle oyunlara beraber gidiyoruz, yan koltuğumda benimle oturuyor. Arabayı her seferinde tetris gibi diziyorum, dekorların koltuğun neresine geleceği, tabelası, afişi, lambası, demir parmaklıkları, tekerlekli sandalyesi... O kadar belli ki! Bunların hepsini depodan arabaya ben taşıyorum ve maalesef Mithat dede de sadece benim yan koltuğumda olursa o dekoru arabaya sığdırabiliyoruz. O yüzden biz her yere Mithat dede ile gidiyoruz. Bazen polis çeviriyor komik anılarımız oluyor. Ankara’ya giderken minibüste dedeyi ister dik koy ister yan koy hiçbir şekilde oturduğu pozisyondan daha rahat yerleştiremiyorsun dolayısıyla dördüncü koltukta böyle camdan baka baka gitti yani.”
Sayının sonuna doğru yaklaşırken buraya konuştuğumuz her şeyin sığmadığını hatırlatmak isterim. 🌸 Bölümü tüm podcast mecralarından dinleyebilirsiniz. Cümlelerime Onur’la olan ikizliğimize dair notlarla bitirmek istiyorum. İkimiz de aynı gün doğduk, ailelerimizin mesleği aynı pandemi dönemindeki deneyimlerimiz benzer ve bu bölümü yapmaya vesile olan Sıfır Telaş’ın hikâyesi de başta da dediğim gibi tanıdık. Özelikle ikimizin de neon tabela ile yola çıkması sürekli “Bu nasıl bir tesadüf ya” dedirtti.
FİLM: Sezonun ilk bölümünde Yönetmen Selcen Ergun ile konuştuğumuz ilk uzun metraj filmi Kar ve Ayı, BluTV’de yayında!
BELGESEL: Nesime Karateke koordinatörlüğünde ve Postane Production yapımcılığıyla yola çıkan Antakya’nın Yüzleri belgesel/video serisi, 6 Şubat depreminde zarar gören şehrin yeniden inşasına katkıda bulunmak için zanaatkâr & kültür emekçilerinin hikâyelerinin peşine düşüyor. Buradan izleyebilirsiniz.
SERGİ: “Batarken Güneş Ardında Tepelerin” sanatçı Arek Qadrra ve Berka Beste Kopuz, yüzyıllar boyu kadim ve verimli topraklarda süregelen, doğal ve beşerî sistemlerin oluşturduğu yaşamsal metabolizmayı inceliyor. Sergi, 22 Mart tarihine kadar Kasa Galeri’de.
PODCAST: “Kısa Film Uzun Hikaye” kısa film üreticilerinin yapım ve yönetim süreçlerini uzunlamasına ele alan bir podcast programı. Süreçlere meraklılara duyurulur.
Haftaya görüşmek üzere. 💌
Burası üretmenin hafızasına bir yolculuk… Bir nevî defter kaydı. Üretim Kaydı’nı takip etmeyi, sevdiklerinizle linki paylaşarak abone olmalarını hatırlatmayı unutmayın.