Üretim üzerine düşündüren filmler: Inside Llewyn Davis
Yeni bir seriye başlıyoruz, üretim üzerine düşündüren filmler 🎥 Serinin ilk filmi "Inside Llewyn Davis", konuk yazarımız ise Sezen Sayınalp.
Merhaba,
Bir süredir düşündüğümüz yeni serinin kurdelesini sevgili
Ece,
Geçmiş Zaman Gezgini: Inside Llewyn Davis (Sen Şarkılarını Söyle), 2013
Konuk yazar:
Bu Llewyn Davis’in ve şarkıların hikâyesi. Melodilerle anlatılan hikâyeler bunlar. Bazıları yaşanmış, bazıları yaşanacak. Bazıları daha önce yaşanmış olanların duygularını yeniden hatırlatacak, anıların üzerine yeni bir bakış katacak. Bazıları hatıraları canlandıracak. Bazıları artık geçmişte kalan simaları hatırlatacak. Çünkü Llewyn’in yürüdüğü yerlerden, geçtiği sokaklardan, çaldığı publardan, gittiği yollardan, hatırladığı melodilerden onun hayatını tamamlayan cümleler taşıyor bu şarkılar. O söyleyecek ki en başta kendi hikâyesi duyulsun. Şarkıları ne kadar kuvvetli sesleniyorsa kendisi o kadar sessiz konuşuyor. Çünkü Llewyn müziğiyle, besteledikleriyle, yazıp çizdikleriyle seslenebiliyor ancak dünyaya.
1961 yılında The Gaslight Cafe’de şarkılarını söylüyor Llewyn Davis. Hang Me, Oh Hang Me. Aynısını Dave Van Ronk da söylemişti. Folksinger albümünde. Zaten Llewyn Davis ve Dave Van Ronk birbirlerinin aynası gibiler. Hadi aynası demeyelim, çok kesin bir tabir olur. Llewyn Davis’in alter egosu Dave Van Ronk daha ziyade. Inside Dave Van Ronk albümü 1962’de yayınlanacak mesela, Llewyn onun şarkısını söylerken. Llewyn, Dave’in adımlarını takip ediyor. Folk şarkılarla Manhattan’ı arşınlıyor. Ürettikçe üretiyor Llewyn. Şarkı söyleyerek anlatmayı iyi biliyor çünkü. Her şeyi içinde tutacak kadar yorgun, günlerce uyuyabilecek kadar bitkin. Bir kış günü Greenwich Village’de yürüyor. Oradan bir metroya atlıyor. Biraz sonra The Gaslight Cafe’de. Sırasını bekliyor. Sahne sırasını. Peter, Paul ve Mary’yi andıran gruplar da var o sahnede sırasını bekleyenler arasında, Bob Dylan da. Herkes yetenekleriyle ama en çok da müzikle orada. Llewyn de o sahnede söylüyor, gitarıyla sesini ve müziğini duyuruyor dinleyicilerine. İlgi görüp görmediğinden şüpheli ama. Görmüş olduğunu varsayıyoruz, çünkü Dave Van Ronk’u hâlâ dinleyebiliyoruz mesela. Coenler de bunun farkında olmalı diye düşünüyorum. Yoksa Llewyn Davis alır mıydı o karlı yolları kışın ortasında. Plağını bastırabilmek için o kadar uğraşır mıydı?
Sonra bir bakıyoruz Gorfeinler’deyiz. Onların evinde bir yemeğe davetliyiz. Gorfeinler Llewyn Davis’i çok seviyorlar. Değer verdikleri bir dost Llewyn. Aynı Mike gibi. Mike Timlin. Inside Llewyn Davis’te bahsi geçen ama tamamını bir türlü dinleyemediğimi o plak var ya hani, If We Had Wings adındaki… İşte o plağın Llewyn’le birlikte diğer sahibi Mike Timlin. Zamanında yani Mike henüz yaşarken ikisi Davis & Timlin grubunu kurmuşlar. Ve müziğin özgürlüğünün farkına varmış olacaklar ki şarkılarla oluşan o uçma hâlini plağın adına taşımışlar sanki. Kanatlarımız olsaydı… Sahi kanatlarımız olsaydı neler yapardık? Uzaklara uçar mıydık, başka diyarları ziyaret eder miydik? Llewyn’in de arzusu aslında böyle bir şey mi? Herkesten ve her şeyden uzaklaşmak, belki de uçup gitmek mi asıl istediği o yorgun gözlerinin arkasında. Tam olarak bilmiyoruz. Llewyn ile ilgili çoğu şeyi tam olarak bilmiyoruz. Söylediği şarkılar hariç. Nasıl müzik yapmak istediğini biliyoruz, neler söylemek ve neler anlatmak istediğini biliyoruz. Folk şarkıcısı Llewyn Davis ve o bu şarkıların masalcı yanlarını cebine alıp ilerliyor. Öyle üretiyor, o şarkılarla düşünüyor ve o şarkılarla düşündükçe peşinden yeni şarkılar da geliyor. Dinlemek istediklerini söylüyor. Bu hikâyelere kapılmışken kendi hikâyesinden zaman zaman uzaklaşıyor. Bir şarkıda bir isim ya da bir nota olmak mı onun istediği, açıkçası onu da bilmiyoruz. Kendi hayatını pas geçen ve sadece müzikle yaşayabilen bir üretim hikâyesi Llewyn Davis’te gördüğümüz. Şarkılarla var olandan ziyade şarkıların içinde var olan birinin müzik icra etme hikâyesi. O yüzden Llewyn Davis aslında Dave Van Ronk’un Inside Dave Van Ronk’unun içinden çıkan bir temsil gibi canlanıyor Inside Llewyn Davis’te. İçini okuyamadığımız, sesini zar zor duyduğumuz Llewyn’in şarkı söylemesine tanık olduğumuz, müzikle beraber geçen günlerine eşlik ettiğimiz bir geçmiş zaman gezgini.
Troy, Jim ve Jean aynı Peter, Paul ve Mary gibi sahnede evinden 500 mil uzakta olan birinin hikâyesini notaların arasından anlatırlarken, bu 500 milin her bir dizesini şarkının evden uzakta olan karakterinin duygularını aktarabilmek için hissederlerken Llewyn de evde olmanın, evden uzakta olmanın ya da ev gibi hissettirenlerin düşüncelerine dalıyor sanki. Dedik ya Llewyn bir geçmiş zaman gezgini. O hem burada hem de bir zamanlar yaşadığı anların içinde. O anıları kalbinde ve müziğinde taşıyor. O anılar Llewyn’in yanı başındalar, aynı onun gitarı gibi.
Çünkü Llewyn Davis şarkılarını söyleyerek yol alıyor.